Sizleri, Youtube’da karşıma çıkan henüz yayınlanmamış bir Kurban şarkısının bass kayıtlarının videosu ve ardından vokal dışında bütün enstrüman kayıtlarının birleştirildiği videonun çıkması üzerine, 2000’lerin başına, Türkçe Rock müziğin üst seviyelere çıktığını düşündüğüm yıllara malumunuz Kurban ile götürüyoruz bugün.
İnsanlar albümü, grubun ’99 çıkışlı, kendi adını taşıyan albümü ve 2004 çıkışlı “Sert” cover albümünden sonra, 2005’te dinleyicileriyle buluştu. Burak Gürpınar (davul), Umut Gökçen (eski üye – gitar), Özgür Kankaynar (gitar), Kerem Tüzün (bass) ve Deniz Yılmaz’ın (vokal) bir araya gelmesiyle oluşan grup uzun yıllar boyunca müziğini yapmaya devam etse de “İnsanlar” albümünden sonra kısa bir durgunluk yaşadı. 2006’dan 2017’ye kadar bir albüm kaydeden grup, son yıllarına doğru birkaç kez daha dağılmaya yaklaştı ve en son ipler koptu. 2017’de dağılan grup akıllarda şarkılarıyla, sahne performanslarıyla, şarkı sözleriyle ve tartışmalarıyla yer tutmaya devam ediyor.
Bu sene içinde de iki yeni tekli yayınlayan grup, “Acaba?” sorusunu akıllara getirse de şarkılar, daha önce kaydedilmiş fakat grup dağıldığından dolayı yayınlanmamış şarkılar olduğundan, ümit etmek ne kadar doğru, tartışılır. Biz “İnsanlar”da kalmaya devam edelim.
A Bir
Bizleri, albümün sound’una hazırlayan, neler olacağına dair bir ipucu veren oldukça ritmik bir giriş parçası. Bir şekilde gitardan albüm boyunca duyacağımız yüksek frekansları davulun ve bassın düşük frekanslarına yedirmeyi olabildiğine başarmış, zıtlık yaratan ve bu zıtlık içinde kendini bulan güçlü bir sound ile başlıyoruz albüme.
Suç Bende
Deniz Yılmaz’ın verse’lerde güçlü ve sert vokalinin nakaratta ve geçiş bölümlerinde tam tersine ne kadar zarif ve soft olduğunu görüyoruz. Grup gerek frekanslarda gerek kullanılan tekniklerde, hatta parça bölümleri arasında bile muazzam farklar, zıtlıklar ortaya koyarak parçalarını ilerletiyor. Bu parçada da girişteki sağlam, alınan adamların ilerledikçe dinamikleştiğini, hem yukarıya (inceye) hem de ileriye (hız) ilerlediğini görüyoruz.
Grubun yazdığı sözler için apayrı bir yazı yazılması gerekebilir. Yine de bana göre “Suç bende, kendimden kaçarken rastladım sana, inandım.” dizelerinden “Boyun eğer oldum, ben kimim?” dizelerine evrilen, eleştirel yorumlanabilecek sözlerden bahsetmeden olmaz. Farkında olunan, ortada ne olduğunu bilen bir hava takınıldığında, melodik olarak da bu hissiyatı veren, sağlam adımlar söz konusu. Boyun eğmekten, benliğini sorgulamaktan bahsederken ise vokal de gitarlar da daha soft bir sound’a fakat hareketli bir ritme sahip. Yaratılan kontraların birbirini desteklemesi de ayrı bir denge unsuru ve bana kalırsa çok hoş.
Yine
İşte o efsane şarkı (-lardan sadece biri). Kurban dendiğinde akla gelen ilk şarkılardan olan, enerjik girişi ve dile kolay dolanan nakaratı ile gönülleri fethetmeyi başarıyor. Hareketliliği şarkı boyunca başarılı şekilde kontrol eden grup, sololar ile parçayı süslemeyi ihmal etmiyor. Kerem Tüzün’ün cümleleri, köprü kısmında bize verdiği görece kısa resital, kendinden bahsetmeye değer.
“Kendimi yormadan ulaşsam sana, dokunsam ruhuna; kimseye sormadan, yolundan çıkıp kavuşsan sen bana” nakaratında gayet anlaşılır bir dille hikâye verilmiş. “Aramaktan sıkıldım seni, yine.” Şarkının ilk cümlelerinden olan bu dize hikâyeye biraz daha derinlik veriyor aslında. Hikâyenin oldukça açık olmasına karşın, anlaşılacak pek fazla melodik detay olması, grubun albüm boyunca sırtını dayayacağı ikiliklere bir eklenti daha.
Uyut Beni
Önce biraz daha sert, ağır bir giriş yapıp hareketliliğe, dinamizme kırıldıktan sonra bu kez bu açılardan orta yerlerde takıldığımız bir parçadayız. Çok fazla Anadolu Rock havası taşıyan parçada Deniz Yılmaz’ın vokal hareketlerinin öne çıktığı, gitarın melodiyi takip etmesiyle bölümler arası geçişlere öncü olduğu, yer yer yavaşlayan yer yer ise enerjisini açığa çıkaran bir parça olmuş. Dinamizmin kontrolü, bazı etmenleri bir yere kadar sabit tutup sonlara doğru gelişen, değişen melodilerle bir devinim içinde sağlanıyor. Şu ana kadar incelediğimiz üç parçada da üstünde en çok durduğum, beni en çok etkileyen konu bu oldu ve olmaya devam edecek gibi duruyor.
Cennet
Burak Gürpınar’ın ne kadar iyi bir davulcu olduğu hakkında fikirlerimi tazeleyen bir parça. Melodisine bayıldığım, gitar vurgularını takip eden davulundan sözlerine kadar çok sevdiğim bir şarkı. Şu ana kadar belki de duymadığımız kadar aydınlık tonlarda, majör karakterli bir motifi baz alan grup, verse’te ise güçlü ve dinamik bir şekilde aynı tonları düşük frekanslardan kovalıyor. Bu sırada Deniz Yılmaz’ın durduğu görece yüksek frekanslar ve vokal hareketleri de oldukça öne çıkıyor.
“Belki bu son gün, dostça kal gitmeden.” Bir ayrılık gibi gelse de şarkının aydınlık havasından tutun, “bütün insanlar burada” dizeleri ve şarkının isminin “Cennet” olması gibi etmenler ile, sanki ölen birinin son anlarına ve cennette gözünü açtığı anlardaki cümlelerine şahit oluyormuşuz gibi geliyor.
Zor Güzel
Bizleri yine “Uyut Beni” havasına sokan, yer yer düşüp yer yer yükselen ve Cem Karaca’nın daha sert bir versiyonunu dinliyormuşuz gibi şarkıya giren grup, karakteristik hareketlerini değiştirerek devam ettirirken esinlendiği yerden bir şey değiştirmeyerek bir zıtlığa daha sığınıyor. Köprü kısımları için belki de ayrı bir yazı gerekir albümün. Kelimelerim pek yeterli değil, dinleyiniz, dinlettiriniz.
A
Cennet şarkısı yazılırken, “Abi bir de bu var, hangisi daha iyi?” sorusu sorulmuş ve “E ikisi de olsun.” Cevabı verilmişçesine kulaklarımızı dolduran motif ve enerjik havasına katılan ufak karanlık tonlarla beraber inanılmaz keyifli bir kırılmayla geliyor parça. Kontrast bütün yüksek frekanslara ve aydınlık hava ile götürülen ufak karanlık bir atmosferle, düşük frekanslarda seyreden gitar cümleleriyle sağlanmış. Kısaca, eğlenirken de üzülürken de seçebileceğiniz bir şarkı. Nakarat dizelerini dinlerken üzülebilir, şarkının ismini aldığı bölümü dinlerken tam tersine oldukça eğlenebilirsiniz.
Outro’sundan da bahsetmeden olmaz. Aynı seyrederken bizleri hiç sıkmadan kontrastlar sağlayabilen, aynı melodileri değişik şekillerde çeşitli ikiliklere yedirebilen grup, şarkıdan biraz düşerek çıkıyor.
Yok
“Yine” den sonra aradığımız o hareketliliği ani ve oldukça canlı girişiyle bize vaat eden ve bunu oldukça karşılayan o parça. Deniz Yılmaz’ın hakkını en çok vereceğimiz parçadır bence. Yerinde screamleri, yüksek vokal hareketleri ve yer yer şarkıyı gitar ve davuldan aldığı önderliğe rağmen dinamizme katılmadan düşürmesi bakımından, oldukça öne çıktığı bir parça. Özgür Kankaynar’ın 2010 albümünde yazdığı motiflerden önce en sağlamlarından bir tanesi bana kalırsa. Vurguların aşırı iyi tasarlandığı, davulun ritim gitarı takibi ve gittikçe yine içerisine farklılıklar katılan ana motifin, hatta teknik olarak nakaratta sağlanan vokalce düşüş ve enstrümanlarca ağırlaşma, kontrastın ana noktaları.
Grubun bu şarkıdan önce bu albümde pek eleştirel bir havası olduğunu düşünmemiş olsam da, dönem ve tarz gereği galiba farz oluyor. “Sahip” albümünde bu minvalde daha çok parça olsa dahi, grubun bence kimliğini biraz bile olsa belli ettiği ilk şarkı bu albümde.
İnsanlar
“İnsanlar bilmezler, görmezler, duymazlar… Ne yapsın insanlar?” Gerçekten aşırı hak verdiğim bir nakarat. Sözlerinde de genel olarak toplumu eleştiren grup yine nakaratta hareketliliğine bir ara veriyor ve bütün coşkusunu verse kısmında veriyor. Coşkulu kısım oldukça hareketli, hızlı fakat biraz kısa sürüyor. Nakaratta vokalin gitarın melodisini takip etmesi ve davul performansıyla öne çıkan şarkı, outro’ya doğru iyice “Zor Güzel” veya “Uyut Beni” havasına kırılıyor ve o tekrar istediğimiz nakaratın gelmemesiyle belki de bizleri üzüyor. Favorilerimden sadece biri…
Sus
Grubun, albüm boyunca dayanağı olan zıtlıklar, gelişmeler ve kontrastlar zaten yazının ana konusu oldu bile. Fakat bu karşılıkların arasında albümün içinde dinamizm açısından üzerine düşününce ilginç bir denge var. Gerek parçaların içinde, anatomik olarak bölümler arasında gerek şarkılar arasında. “Cennet”, “Yok”, “Yine”, “İnsanlar” gibi hareketli şarkıların yanında, “Uyut Beni”, “Zor Güzel” gibi görece yavaş şarkılar da dinledik, “Sus” da “Yok” ve “İnsanlar” gibi iki tane yüksek dozda coşkulu şarkıdan sonra, o şarkılarda eksik kalan düşüşü bir vokal esiyle veriyor. İlginç ve güzel bir yaklaşım, gitar melodisinin sıradaki şarkıya bir bakış atması da hoşuma gitmedi değil.
Sakın Söyleme
Müzikte dinamizm kontrolü için en etkili yöntemlerden biri “half-time”. Nakaratın ikinci kısmında zamanı bu şekilde yarıya kıran grup, bu bölüme kadar şarkıda eksik olan ağırlığı, sağlamlığı bu şekilde bir zıtlık ile katmayı başarıyor.
“Ağlayan gözler aslında gülermiş bakarken ardımdan, ‘Özledim’ derken aslında başkası geçermiş aklından.” Dizelerinde yine iki yüzlülüğü, çeşitli sosyal zıtlıkları eleştiren grubun, bunu şarkılarında kontrast kavramını baz alarak yapması oldukça hoş bir detay bence.
Oldukça sevdiğim, sağlam adımlı bir nakaratı olup outro ile bambaşka bir hareketliliğe evrilen çok keyifli bir parça.
Ben
İnanılmaz bir parça daha. Ana motifinden bahsetmek haddime değil, o kadar keyifli, o kadar iyi benim gözümde. Motifin acayip olduğu konusunda grup da hemfikir olacak ki, Blues şarkılarındaki gibi vokal aralarına oldukça havasını korur bir şekilde yerleştirilmiş. Daha sonra giderek değişen şarkı, nakaratta (aslında albümde çoğu şarkıda gördüğümüz gibi) enerjiyi düşürerek devam ediyor. Bu yüzden de aslında “Nakarat demek ne kadar doğru?” diye düşündürüyor.
Her şeyi geride bırakacak bile olsak, Özgür Kankaynar’ın enstrümanını konuşturduğu şarkılardan (evet sadece biri aslında) en öne çıkanı bence. Outro’da yine evrilen şarkı, Özgür Kankaynar’ın liderliğinde inanılmaz doyurucu bir şekilde bitiyor.
Sözlerin altını çizmeden geçmeyelim, Deniz Yılmaz’ın söz yazımındaki bazı benzer noktaları artık albüm içinde fark edebileceğimiz boyuttayız diye düşünüyorum. Şu ana kadar insanlardan sıkılan, toplumu eleştiren grup bu kez karşı açıyı ele alıyor ve kendine dönüyor. Yine toplumdan uzaklaştığını, başkalaşan, artık duygularından vazgeçmiş bir kişi anlatılırken bu kez zıtlık albümün tamamına yaratılmış. Muazzam.
Ağla
“Sakın Söyleme” havasında bir giriş. Oynak ezgiler sezilse de bazı ağırlıklar konularak dinamizmin önüne geçilmiş. Aynı anda aydınlık seyreden bir motif de işin içine karışıyor. Bölüm geçişlerinde durmayı ve tansiyonu arttırmayı bilen grup nakaratta bu kez kendini görece az geliştiriyor. Sonlara doğru albüm boyunca kovalanan değişim, zıtlık kavramlarının peşinin bırakıldığını görmek mümkün.
Aynı zamanda, albümün genel eleştirisinin devam ettiğini duyabiliyoruz. “Sahte yüzlerden kaçıp sevgini ararken, sen de benim kadar yalnız ve ümitsizsen, ağla.” Topluma yabancılık çeken ve buna pek de bir çare bulamayan grup çözümü duygularını dışa vurmakta buluyor.
Göç
“Ben” den sonra “Ağla” da biraz momentum kaybetmiştik. Düşük enerjiyle, biraz hüzünlü bir atmosferle girdik şarkıya, grup “Göç” ediyor ve albümü bitiriyor.
Yavaş yavaş katılan sağlam ve ağır bir ritim gitar ile yükseliyoruz. Bu yükselişimiz oldukça kısa sürüyor, vokalsiz ve davulsuz olan bu parçanın bir çıkış havası verdiğini söylemek mümkün bence. Aşırı oynamayan frekansları ve stabil havasıyla belki de albümün en kontrast sahibi olmayan parçası.
İncelemeyi yazarken grubun ismi ile albümün adı ve konusu üzerinde, tesadüf olduğunu düşünmediğim “Kurban: İnsanlar” gibi ufak bir detay fark ettim. Grubun bu albümdeki kurbanı, gerçekten de insanlar. İnsanları; kendileriyle çelişmeleri ve iki yüzlülüklerinden dolayı eleştirirken arkasına sığınılan en büyük melodik kavramın da kontrast ve zıtlık olması en çok ilgimi çeken şey oldu.
Gönül isterdi ki “Bir Kurban konserinde görüşmek dileğiyle!” diye bitirebileyim fakat durumu biliyorsunuz. Daha fazla albümü benim penceremden görmek istiyorsanız takipte kalın!