“Hafızanıza kazınan, bir sözcükle özdeşleştirdiğiniz bir anınız var mı sizin de? Benim var. Mesela mutluluk deyince, bir ICAMES sırasında 3 saatlik bir uykudan kalkıp, yüzümü yıkayıp büyük bir tuvalet aynasına bakışım ve birden aklıma -bulmak için çok uğraşmama rağmen- mutsuz olacak hiçbir şey gelmemesi… Veya kuryeyi beklerken uyuyakalmak ve birden yerinden zıplamak; büyük, siyah masanın üzerine konan kolinin bandını alelacele, kalemle delip ilk dergiyi elime almak…”
Editörü olduğum son StepS sayısının girişi için yazdığım yazı böyle başlıyordu. Sene 2006, mevsim ilkbahardı ve ben 21 yaşındaydım. Otuz sekizime merdiven dayadığım bu ilkbaharda fark ediyorum ki, benim için mutluluğa karşılık gelen anlarda pek bir değişiklik yok. Geriye dönüp baktığımda -ki bunu sık yaparım-, beni en mutlu etmiş anların pek çoğunda ENSO ve orada edindiğim dostlar var.
Ne zaman bir yerlerde Greenday’in Good Riddance şarkısı çalsa içimde bir drone havalanıp Güney Kampüs’e ilerler… Şarkı “it’s something unpredictable, but in the end it’s right… I hope you had the time of your life” diye devam ederken, drone dergimize adını veren stepleri ve onları çevreleyen erguvan ağaçlarının tepesinden, giderek alçalan bir uçuşla 1. Erkek Yurdu’na doğru süzülür ve kapının hemen sağ altındaki pencereden içeri, duvarında THINK BIG yazan kara masalı kulüp odasına dalıverir. (Mecburi not: Anımda ENSO benim onu hatırladığım yerde, haliyle. Aradan yıllar geçti, kulüp odası taşındı, artık yurdun diğer tarafından boğaza bakıyor. Siz drone’larınızı oraya doğru uçurunuz.)
Amatörce de olsa tutkuyla yaptığı bir işin meyvesini almanın bir insanı ne kadar gururlandırdığını ve sevindirdiğini StepS’ten biliyorum ben. Yeni sayıyı elime aldığım anların hazzını hatırlıyorum. Bu yüzden de, derginin tekrar basılacak olması fikri beni heyecanlandırıyor; hem kendim için, hem de benimle aynı hisleri paylaşacağını umduğum gençler için. Çünkü bu gençler, birbirlerini görmenin kısıtlandığı bir zamanda, atanmış yönetimler ve alışılmadık usüller ortamında Boğaziçi’nde var olmakla kalmayıp, kulüpçülüğü de var etmeye devam ediyorlar. Harikalar. Böyle bir bütünün parçası, “dino”su olduğum için çok mutluyum.
I had the time of my life. Teşekkürler ENSO.
Şule Kulein
Moleküler Biyoloji ve Genetik 2008
ENSO’05 & ENSO‘06