Aşkı Aşmak: Korkunun Ötesinde Bir Sevgi Yolu

Gerçeklikle alışveriş yapabilir miyiz? 

Bu soru üzerinde baya bir düşündüm. Hayat bir kumarsa attığımız her zarı, oynadığımız her eli nasıl lehimize çevirebiliriz? 

 

Bir hayale ulaşmaya çalışmak aslında kaosta kendi düzenini yaratmaya cüret etmektir. Bir fikri hayata geçirmek, kısaca yaratım dersek buna, insanoğluna verilmiş en değerli hazine olmalı. Bu yaratım yolunda önümüze engeller çıkıyor, burada kilit nokta da engellerin yolun kendisi olduğunu görebilmek. 

 

Sonrasında cevapları keşfetmeye başladım. Kararlarımı matrix’e girdiğim bir input, sonuçları da output olarak görmeye başlayarak. Böylece olayları daha az kişiselleştirmeye başladım. Hayat başıma gelen bir şey olmaktan çıkmaya başladı. Ben şekillendiriyordum. Tabii sorumluluk almaya başlamam gerekti. Seçtiğim yolda gülü dikenleriyle sevmem gerektiğini defalarca baştan öğrendim, öğreniyorum. Bazen, dürüst olmak gerekirse, tekrar tekrar tükürdüğümü yalayarak. 

 

Bu sorularla boğuşurken yanlış yerde gezindiğimi, aslında cevabın gözümün önünde durduğunu görmem zaman aldı. Çünkü ne yaparsam yapayım içimde bitmeyen bir çatışma devam ediyordu. Hayatla kavgam vardı. Bitmeyen bir nefret, dinmeyen bir öfke… Cevabı hoşuma gitmediği için görmezden geldiğimi kabul ettim. Daha doğrusu ondan kaçtığımı gözlemledim. Cevap basitti ve kötülüğün gözünün içine bakabildiğimde buldum onu. Canavarın gözünün içinde bir iyilik kırıntısı vardı. Kafayı yedim. İyilik ve kötülüğün yalnızca iki farklı yüz, belki de yalnızca farklı bakış açılarından geldiğini kavramak bendeki düğümü çözdü.

 

Bununla yüzleşmek için de zorunluluklarımın içinden geçmem gerekti. Sorumluluk alarak. Sonra da önüme çıkan sorunlara verdiğim cevapların benliğimi ve kaderimi şekillendirdiğini fark edip daha içten, derinden bir yerlerden gelen kararlarla yola devam etmeyi öğrendim.

 

Ben default state’imizin her zaman evrim ve büyüme odaklı olduğunu düşünüyorum. Doğanın akışına kendimizi bıraktığımızda zaten akış bizi ileriye taşıyor.

 

Her türlü korktuğumuza çekileceğiz yani. Korkmaktan korkmadığımızdaysa, canavarın gözünün içine bakıp hançeri kalbine saplama cesareti ve gücü toplayabildiğimizde, her birimizin içinden mitlerdeki kahramanların bir parçası dışarı çıkıyor. 

 

Olay daha fazla katman katmak değil, aksine katmanlardan kurtulup özümüze dönmek. Savunduğum şey kan, ter ve gözyaşı dolu bir süreçle, yani aşırı bir çabayla hayallerimizi gerçekleştirmek yerine daha keyifle ve rahatça kendi yolumuzdan yürümek. Bir de bu yolun anahtar kelimesini açıklıyorum hemen: sevgi. Teslimiyet işin çok önemli bir kısmı bana göre. Olana, olmuş olana ve plana teslimiyet. Güven aynı zamanda. Anda kalmak için çok elzem kavramlar bunlar benim için. Anda kalabilmek için de egoyu bir nebze de olsa aşmamız gerektiğini düşünüyorum. Egonun ölümünü kendimi bir işe adamaya başladığımda deneyimlemeye başladım. “Ben”den çıkıp “Bir” ile kaybolabilmeye çalışıyorum. Okyanusta bir su damlası olabilmeye. 

 

Ne kadar acı verici olsa da aşık olmak da kaybolmayı deneyimleyebilmemizi sağlıyor. Mevlana’nın dediği gibi kalbin tamamen açılması için önce kırılması gerekir, hatta baya bir kırılması gerekiyor sanırım. 

 

Sevmeye cesaret ederiz veya sevmekten kaçarak bir yaşam potansiyelini heba ederiz, içimizdeki o minik sesin hayaletiyle tutsak yaşadığımız bilinçsiz bir yaşam süreriz. Seçim bizim ve her anımızı kararlarımızla şekillendirdiğimizi unutmadığımız özgür ve her anı doyasıya yaşayabildiğimiz bir hayata…

 

Yazı oluşturuldu 1

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön