Hayvan deneyleri, en basit haliyle ilk çağlardan beri yapılmaktadır. Ancak tıp biliminin gelişmesiyle, özellikle de 20. yy’ dan sonra, bu tür deneyler insanlar üzerinde gerçekleştirilen deneylerle paralel olarak hız kazanmıştır. İnsanlar ve hayvanlar benzer anatomilere ve bedensel işlevlere sahip olduklarından, deneylerde hayvanların uygun bir alternatif olduğu düşünülmektedir. Şu anda çoğu ülkede, ürünlerin güvenliğinin kanıtlanması için hayvan deneyleri şart koşulmamıştır, ancak yasa dışı da değildir. Dolayısıyla deneylerinde hayvanları kullanıp kullanmamak genellikle şirketin kararıdır. Araştırmacılar, hayvanları kullanmaya başladığından beri, laboratuvarlarda hayvanlara insani muamele yapılmasına yönelik bir çerçeve olarak “3R ilkeleri” geliştirildi. 3R’ler; reduction (mümkün olduğunca az hayvan kullanma), refinement (acılarını en aza indirme) ve replacement (alternatif yöntemlerin kullanılması) anlamına gelir.
Dünya çapında her yıl 115 milyondan fazla hayvanın laboratuvar deneylerinde kullanıldığı ve/veya öldürüldüğü varsayılmaktadır. Başta tavşanlar, sıçanlar, kobaylar, ve maymunlar gibi hayvanlar; madde yemeye veya solumaya zorlanır, radyasyona maruz bırakılır, stresli bir ortama yerleştirilir ve ilaçların iç etkilerini gözlemlemek için organları çıkarılır. İnsanların iyiliği uğruna sakat bırakılırlar, zehirlenirler, aç bırakılırlar, ve bağımlı hale getirilirler. Neyse ki, Avrupa Birliği üyeleri, İsrail, Hindistan, Sao Paulo ve Yeni Zelanda gibi bazı ülkeler; kozmetik amaçlı tüm hayvan testlerini resmi olarak yasakladı.
Tıbbi araştırmaların yanı sıra hayvanlar, kozmetik ve ev ürünlerinin test edilmesinde de kullanılıyor. Her yıl tavşan, fare gibi 100.000-200.000 hayvanın sadece güzellik ürünleri için işkenceye uğradığı ve öldürüldüğü tahmin ediliyor. Kozmetiklerin temel bir ihtiyaçtan ziyade lüks bir ürün olması, yaptığımız işin aslında güzellik için öldürmek olduğunu gösteriyor.
Hayvanlar üzerinde yapılan testlere yönelik yaygın muhalefet, esas olarak bu testlerin verimliliğiyle ilgilidir. Her ne kadar bazı insanlar, insanlarla hayvanların benzer biyolojik sistemlere sahip olması nedeniyle hayvanların ideal deney adayları olduğuna inansa da, hayvan modellemenin insan sonuçları açısından tahmin değeri yoktur. Örneğin, bir ilaca verilen fizyolojik reaksiyonlar türler arasında farklılık gösterir veya yüksek ses gibi çevresel faktörler hayvanlarda aşırı psikolojik sıkıntıya neden olabilir. Bu gibi durumlar, yanıltıcı verilere yol açabilir. Aslına bakılırsa hayvanlar için güvenli tespit edilen deneysel ilaçların yaklaşık %92’si, etkisizlik veya tehlike nedeniyle insanlar üzerinde yapılan denemelerde başarısız oluyor.
Yanıltıcı hayvan testlerinin tehlikelerini daha da detaylandırmak gerekirse, 1999 yılında ABD’de piyasaya sürülen Vioxx adlı ilaç, 27.000’den fazla kalp krizi ve kalp ölümüne neden olduktan sonra 2004 yılında geri çekildi. Daha sonraki araştırmalar, Vioxx kullanımının insanlarda kalp krizi olasılığını beş kat artırdığını keşfetti; ancak fareler üzerinde yapılan on bir çalışmanın dokuzu Vioxx’un güvenli olduğunu, hatta kalp krizine karşı koruyucu olduğunu buldu. Bazı durumlarda ise tam tersi durum da ortaya çıkıyor. Örneğin, enfeksiyonların tedavisinde kullanılan çok yaygın ve etkili bir antibiyotik olan penisilin, kemirgen türleri için ölümcül. Keşfedildiği dönemde hayvanlar üzerinde test edilmiş olsaydı şu anda eczane raflarında olmazdı. Tıpkı bu örnekler gibi, hayvan temelli verilere dayanarak insanlara gelebilecek olası zararın büyüklüğünü vurgulayan birçok başarısız ilaç da var.
Hayvan deneylerine karşıt olanların bir başka argümanı da daha farklı seçeneklerin olması. Hayvan deneylerinin yapılmasının insan sağlığı için gerekli bir kötülük olduğu yönündeki genel algının aksine, bu konuda pek çok alternatif var. Bu yöntemler beş ana kategoriye ayrılır: Hücre bazlı test olan in vitro, ölü hayvanlardan veya insanlardan alınan dokular üzerinde yapılan test olan ex vivo, kimyasal bazlı analitik test olan in chemico, bilgisayar tabanlı modelleme olan in silico ve gönüllülerle yapılan etik insan çalışmaları olan in vivo. Bu alternatif yöntemler daha az zaman alır, daha az para gerektirir ve hayvanlar üzerinde yapılan testlerden farklı olarak türler arasındaki farklılıklardan etkilenmez.
Her ne kadar hayvan bazlı prosedürlere aşırı güven nedeniyle şu anda her testin bir alternatifi olmasa da, halihazırda onaylanmış kırktan fazla test var. Araştırmacılar hayvanlar üzerinde deney yapılmayan yöntemlere öncelik vermeye başlarsa çok daha güncel teknikler geliştirilebilir. Bu sebeple daha verimli olduğu kanıtlanmış, hayvanlar üzerinde deney gerektirmeyen başka alternatifler göz önünde bulundurulduğunda, hayvanlar yalnızca insan yararı amacıyla test denekleri olarak kullanılmamalıdır.