Avatar: Suyun Yolu Film İncelemesi

“Suyun yolu her şeyi birbirine bağlar, doğumdan öncesini ve ölümden sonrasını” sözleriyle aklımıza kazınan Avatar: Suyun Yolu filmi, 2022 yılının Aralık ayında izleyicilerle buluşmuştu. İlk Avatar filminin izleyicilere 3D görsel şölen yaşatmasının ardından, 2. filmin görsel olarak hâlihazırda yüksek olan beklentileri karşılayamadığını belirtmem gerekiyor. Fakat James Cameron’ın bize güven verdiği ve bu serinin her zaman bir klasik olarak kalacağını sağlayan şey, filmin altında yatan manevi yol ve yaşamın sürekliliğine olan vurgusunda yatıyor.

İkinci filmin hikayesi yine ilk filmdeki mantıkla devam ediyor: işgalci insan ırkı karşısında Na’Vi ırkı. Fakat bu sefer iki taraf da çok daha güçlü ve film içindeki çatışmalar daha kuvvetli. İnsanlar, gelişmiş teknolojik araçlar kullanmaya devam ederken daha yakından tanıdığımız Na’Vi ırkı, doğayla olan uyumundan yararlanıyor.

Hikâyenin başlangıcında ana karakter Jack Sully ve Na’Vi halk,ı insanların 2. kez Pandoraya inmesiyle beraber düzenli olarak onların planlarını bozuyor ve savunmasız zamanlarında insanlara saldırıyor. Jack Sully’nin çocukları meraklarına yenik düşerek ormanda gezinirken aniden Albay Miles Quaritch’in ellerine düşüyorlar. Albay, filmde aç gözlü ve kötü olarak gösterilen insan ırkının askeri lideri. Ardından çocuklarını kurtarmak için yola çıkan Jake, hâla yaşadığını Albay Miles Quaritch’e istemeden de olsa göstermiş oluyor.

Albay’ın Na’Vi halkını kendine ulaşmadan rahat bırakmayacağını anlayan Jack, hem ailesini hem de halkını korumak için olabildiğince uzak bir Na’Vi krallığına yola çıkıyor. Uzun süre ailesiyle yol alan Jack, sonunda okyanus klanına ulaşıyor. Jack ve ailesi, ilk başta okyanus klanı tarafından soğuk karşılansa da sonrasında okyanus klanının lideri Tonowari, Jack ile olan eski dostluklarına istinaden onlara barınmak için bir ev veriyor.

Filmin devamında Albay Miles Quaritch bir denizci aracılığıyla Jack’e ait bir ize rastlıyor. Civardaki bütün okyanus krallıklarına Jack Sully’i tanıyıp tanımadıkları konusunda zalimce sorguluyor ve ardından okyanus köylerini ateşe veriyor. Artık albaydan kaçamayacağını anlayan Jack, doğayla olan uyumunu kullanarak insanlara tekrar savaş açmayı düşünüyor.

Sonrasında filmin en aksiyon dolu ve yürekleri hoplatan kısmını izliyoruz, yani doğanın insanla olan savaşı. Denizde üstünlük kuran Na’Vi halkı, bağlantı kurduğu balinalar ve deniz ejderhaları ile insan ırkını denizde alt etmeyi başarıyor. Uzun ve nefes kesici bu savaş sahnesinde zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.

İnsanlar Na’vi’yi ‘düşmanlar ve isyancılar olarak adlandırıyorken aslında insan ırkı, Na’Vi‘lerin topraklarına zorla sızıp onların topraklarını işgal ediyorlar. Büyülü ve kurgusal ortamına rağmen Avatar, sosyo-politik temalardan yoksun değil. Filme uzak pencereden baktığımızda insan ırkının ne kadar aç gözlü olduğunu ve para hırsı uğruna önüne çıkan engelleri hiçe saydığı görülüyor. Aslına bakarsanız Cameron’ın betimlediği bu ırk çatışması, şu anda dünyamızda yaşanan ve para kavramı için birçok güzelliği hiçe sayan insan kafa yapısını birebir yansıtıyor.  Ayrıca insanların silahlarla gezegeni ve Na’Vi’leri yok etmesi, filmin baskın olan anti-askeri tarafını da akıllara kazıyor.

İlk filmde cennet gibi ormanlarda geçen hikâye bu sefer de denize kayarak aynı derecede meditatif ve hipnotik olmayı başarıyor. Film esnasında kendinizi üç saatten fazla bir süre boyunca Sully ailesine sığınak sağlayan okyanus klanı Metkayina’nın büyüleyici dünyasına dalmış buluyorsunuz. Bununla beraber kendinizi Na’Vi’lerin deniz ve deniz canlılarıyla olan mükemmel uyumunu düşünmekten alamıyorsunuz. Bu film, hem aksiyon yönünden hem de duygusal yönden rakiplerini geride bırakıyor. “Mutluluk basittir: Sully’ler bir arada kalır. Bu, en büyük zayıflığımız ve en büyük gücümüzdür” diyen Jake Sully, hikâyenin her saniyesinde bu ruhu size hissettiriyor.

13 yıl önce görsel efektleri ile çıtayı yüksek bir şekilde belirleyen Cameron, bu sefer de klasik niteliğinde bir eser ortaya koyuyor. Yönetmen, 3D’yi bir hile olarak kullanmak yerine izleyiciyi dünyaya ve hikâyeye daha fazla dahil etmek için sanatsal bir şekilde kullanıyor. Çıtayı her zamanki gibi yükseklerde bırakan Cameron, sıradaki film adına yakın takipçilerini fazlasıyla heyecanlandırıyor ve akıllara “bu performansın üstüne daha ne kadar çıkabilir” sorusunu getiriyor.

 

Yazı oluşturuldu 2

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön