Incelemeye başlamadan önce size, bu albümde işin teknik boyutuna da göz atacağımı ve duyabildiğim, görebildiğim her türlü unsuru algıladığım ve yorumladığım şekilde işin – diğer analizlerde olduğu gibi – duygusal, öyküsel boyutuyla harmanlayarak bu yazıyı oluşturmayı hedeflediğimi bildirmek isterim. Biraz daha farklı bir inceleme sizleri bekliyor olacak. Yalnız, sizi yazıyla kavuşturmadan önce işin teknik boyutunun sizi yazının dışına itmemesi için birkaç tanımlama yapmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Sound
Evet, gerçekten ses. Fakat sound derken bahsettiğimiz ses sadece çıkan ses değil. Ekipman kalitesinden, kullanılan gitarın gövdesinin yapıldığı ağaçtan, enstrümanın sesinin kaydedildiği yerden dahi etkilenen sesler bütününden bahsediyor olacağım yazı boyunca.
Tansiyon
Yine biraz daha aşina olacağınız bir terimdir diye düşünüyorum fakat yine biraz daha derinlik vermek yerinde olacaktır. Tansiyonu sadece “tension (gerginlik)” dan gelen anlamıyla değil, şarkının genel “enerji seviyesi” anlamıyla kullandım. “Şarkının enerjisinin yükselmesi ne demek?” diyecek olursanız da nakaratlar enerjinin yükseldiği, benim yazı boyunca okuyacağınız söylemimle ise tansiyonun arttığı yerlerdir en basit örnekle.
Reverb
“Sound of space.” Boşluğun olarak değil, ortamın olarak düşünmek space sözcüğünün karşılığını çok doğru. Re-verb olarak da hafif bir anlamsal yaklaşımla çözebileceğimiz kelime bize içinde bulunduğumuz ortamın sesi nasıl etkilediğini gösteren bir efekt. Ortamın ses üzerindeki etkisi, ortamın sesi. Gerek çeşitli cisimlerden sekmeler gerek soğurulmalar olsun, genel “sound” a etkisi oldukça büyük oluyor.
Cluster
Sözlük anlamı “küme”. Biz genel olarak “-lı” yapım ekini kendisine getirerek değişik bir kelime olşturuyor ve bunu “yapı” kelimesinin önünde sıfat olarak kullanıyoruz. Kümeli yapılar diyerek de kastettiğimiz şey birbirlerine yakın şeyler oluyor. Müzikte “chromatic” olarak da geçer. Algılamak daha kolaydır ve genel olarak basit şeyler anlatılırken kullanılsa da istisnalar mevcuttur. Tansiyonu arttıran bir yapıdır. (Jaws theme)
Örnek olarak en basitinden do notasından fa notasına kadar gideceğimizi varsayalım. Do, do diyez, re, re diyez, mi, fa şeklinde giderek notalar arasında hiç boşluk bırakmayarak kümeli bir yapı oluşturduk.
Interval
Cluster ile aynı şekilde, sözlük anlamını sıfatlandırarak kullandığımız bir kavram daha. Aralıklı yapılardan bahsedeceğiz. Genel olarak algılamanın daha zor olduğu, derin, boyutlu olan hikayelerde kullanılır fakat tabi ki istisnalar mevcuttur. Tansiyonu arttırır. (Star Wars Theme)
Notalar arasındaki boşluğu arttıracağız fakat 7 tane nota olduğundan do’dan sonra si’ye gitmek çok büyük bir aralık gibi gözükse de aslında si’den hemen sonraki ses yine do olacağından düşündüğümüz etkiyi vermeyecektir. 7 nota olmasından kaynaklı (do’yu tekrar koyduğumuzda 8), intervalin en yoğun olacağı yer 4 ve 5.(arızasız (diyez veya bemoller gözetilmeden)) notalar olacaktır. (Do-fa/Do-sol)
Melodi – Cümle – Melodik Cümle
Melodi, halk arasında ezgi olarak da bilinen, müzikte çeşitli duyguların aktarılması için notaların; zaman, değer, sayı unsurları göz önünde bulundurularak bir araya getirilmesiyle oluşturulan sessel yapılara verilen isimdir. Melodik cümle ise anlayacağınız üzere, melodilerin bir araya gelmesiyle oluşturulan yapılar. Melodik cümleleri sınıflandırırken direkt “A bölümü” söz grubunu kullandım. Eğer bu cümleler arasında belirgin farklar yoksa A2, var ise B bölümü olarak sınıflandırmama devam ettim.
Bu Bağlamda notalar hecelere, melodiler kelimelere, melodik cümleler ise cümlelere benzetilebilir ve cümleler paragrafları, paragraflar eserleri oluşturur.
Verse – Bridge (Pre Chorus) – Chorus
Paragrafların bize bahşettiği yapılar, giriş – gelişme – sonuç vari birbiri ardına sıralansalar da bu düzen değiştirilerek şarkılara boyut katılabilir. Chorus, nakarat. Bridge aslında sadece nakrat öncesi değil birçok bağlantı yerini tarif etmek için kullanılabilir adından da anlaşılacağı üzere. Verse ise genel olarak intro ile varsa pre-chorus kısmı arasına verilen isim diyebiliriz en basit ve kısa şekilleriyle.
Albümü bitirdikten sonra teknik bir analize başlangıç olarak çok yanlış bir tercih olduğunu fark etsem de yorumlanmaya çok açık bir çalışma olması bu açığını kapatabilir bence. Keyifli okumalar, okurken albümü de kısık sesle dinlemeniz ve okuduklarınızın tamamen benim fikirlerim olduğunu unutmamanız şiddetle tavsiye edilmektedir 😊.
Eserin ardındaki isim Trent Reznor’un albümden 22 sene sonra “Özür dilerim, yapmak zorundaydım.” diye açıklama yaptığı işinin genelinde kaotik, rahatsız edici ve gerici bir hava hâkim. Resmen kavgam var diyor gerek kendimle gerek dünyayla Trent Reznor. Bunun da en büyük sebeplerinden biri, albümün ardındaki ufak hikâye.
Zamane yönetmenlerinden Roman Polanski’nin eşi Sharon Tate hamile iken arkadaş ziyaretine, Benedict Kanyonu’nda Beverly Tepesi’nde (ki zamanında bu klasmanda sanat insanlarının kaldığı ve güvenli olarak görülen alanlardan biri) bir eve gider. Kapı kırılarak açılır ve maskeli bir grup insan evde kim varsa vahşice öldürür ve kurbanlarının kanlarıyla duvarlara “Pig” yazar. Bu insanlar da aynı dönemde seri birkaç cinayeti de azmettiren Charles Menson adında biridir. En detaysız ve germeyen şekliyle hikâye aslında bu çerçevededir. Trent Reznor ise yıllar sonra bu evi satın alıp, albümü de bu evde kaydetmiştir. Yazı boyunca okuyacağınız “ilginç, değişik reverb soundları” kavramlarının bir araya gelmesinin temel sebebi bu evin karakterinin, albümün genel sounduna yansıtılmak istenmesi ve bence oldukça başarılı olunmasıdır. İsterseniz şimdi işin içine biraz daha girelim.
En baştan beri tahmin edilemez çıkışlarını sürdüren albüm, gerek vokal melodileri gerek sonsuz build-up’larla hiç çözülmeye yaklaşmaması olsun, genel olarak acayip özgündü. Kullanılan sound ve efektlerle hikâye derinleştirilmiş ve boyut, melodik cümlelerin değişimlerinden çok değişik reverb ve ilginç soundlarla sağlanmış. Deneysel bir çalışma gibi. Biraz da delice. Tek kelimede özetleyecek olmak gerekirse: “experi-mental”.
Mr. Self Destruct
Şarkıya, silah veya birinin kafasını bir yere vurma sesini (?) defalarca ve artan sıklıkta duyarak girdikten sonra yine garip bir bozuk radyo sesine dönüşmesini duyuyoruz. “I am the voice inside your head.” Bu cümle ile albüm boyunca yolculuklarını göreceğimiz iki karakter de tanıtılmış oluyor aslında, şu anda konuşan bilinçaltı. Konuştuğu sesin çıktığı yer ise karakterimizin kendisi. Pek melodik cümlelerin varlığı söz konusu gibi gözükmese de değişimin görüldüğü birkaç yer mevcut. Lirikal olarak “I control you.” Sadeliğinden ziyade ne kadar derinleştirilebilirse şarkının sonuna doğru artan bir ivmeyle derinleşen (I am the need in you for more) ve bu derinlikleri cümle değişikliği yaparak belirgin ve rahatsız edici, boğuk bir çıkışla veren parça, kontrolü alacak, en azından bunun için çabalayacak birinin olduğunu gösterirken, şarkının ortasında verilen uzun es ise de bir direnme mekanizmasına şahit olacağımızı vurguluyor.
Pig
A bölümünde (intro) bass line şarkı boyunca devam ediyor aslında ve “Nothing can stop me now” kısmı ile farklı bir cümleye geçiş söz konusu, davulun tansiyonu arttırması ile sözlerde yaşanan içsel tartışmada da giderek derinlik ve gerginlik beliriyor. Zaten albümün hikayesinde de bahsetmiştik, gerginlik yaratılması oldukça doğal, kontrolü kaybeden birinin bir domuzla “anlamsız” konuşmalarını dinliyoruz gibi, belki de domuz kurban olarak seçilmiş.
Outro da ansızın gelen rastgele ikinci davul ortalığı çok geriyor ve rahatsızlık vermeye başlıyor. Zamana uymuyor, adeta kaos yaratmak için gelmiş ve zil seslerinin de o rahatsız edici reverbleri… Şarkı oldukça normal giderken, nasıl bir albümün bizi beklediğini bu tarz ufak çılgınlıklarla belli etmiş diyebiliriz. Bu parçanın hikayesel katkısı ise karakterin belki de kontrolü ele vermeye başladığını bize göstermesi.
Heresy
Reverb çok rahatsız edici olsa dahi katılan boyut gerçekten çok başarılı, verilmek istenen çok güzel şekilde veriliyor, sadece herkese hitap eder mi, büyük tartışma söz konusu.
A1 B A2 B gibi bir dizilim ile yine sayısal olarak cümleler az aslında. Değişen sesler mevcut olsa da kendine C dedirtmeyecek farklılıklarla derinlik katılmış. Şarkının en kilit yeri yine beklenmedik ve tansiyonu 7 kat yukarı taşıyan “Your God is dead, and no one cares.” Sözüyle beraber gelen yükseliş. Acayip bir parça daha.
March of The Pigs
İlk kez alışılagelmiş, rahatsızlık vermeyen bir davul soundu, özellikle reverb için. Intro’sunda değişik soundlar, ilk şarkılardan sonra oldukça garip. Hızlı, enerjik ve punk tarzı bir giriş mevcut. Şarkı genel olarak çok gergin ve 2 melodik cümleden oluşuyor. Aralarında pek farklılık olmaması cümle bazında bi cluster etkisiyle tansiyonu arttırırken yine (evet yine) beklenmedik o iniş. Şarkı boyunca inşa edilen bütün tansiyon çözülmeden, kırılmadan tekrar 0’a indiriliyor. Albüm boyunca da bu yaklaşımın devam etmesi dikkate değer bir konu, atmosferi koruyan en önemli özelliklerden biri albüm için.
Closer
Bu şarkıda biraz daha fark etmeye başladığım şey şu ki: her şarkının reverb’i ve sound’u başka bir albümdenmiş gibi. Deneysel olduğu buradan da aşikar. Çok majör(neşeli, aydınlık) hissettiren elektronik sayılabilecek soundlarla bir intro. Sözlerde yine bir kavga, kontrol mücadelesi mevcut. Şarkının adından da anlaşılır, karakterimiz kontrolü bırakmaya, bilinçaltı ise kontrolü ele geçirmeye daha yakın.
A1-B-A1-A2 gibi bir cümle dizilimi var ve bölümler arasındaki farklar pek az. Mesela B bölümüne geçerken davulda herhangi bir değişiklik olmazken A1’e göre biraz daha farklı soundlar kullanılarak dinamikleşiyor. İkinci A1 kısmında sözler rahatsız etmekte, sözsel bir şiddet mevcut. Müzikal olarak en çok dinlendiren ve mutlu bir şeyler hissettiren şarkıyken, lirikal anlamda 180 derece ters döndürerek rahatsız etmeyi başarıyor. A2 bölümünde ise bir kabulleniş mevcut, kontrol artık karakterde değil.
Ruiner
A1-A2-B-A1-A2-C melodik cümlelerin en belirgin fark edilebildiği parçalardan bir tanesi olsa da yine de ilginç soundlarla gittikçe robotikleşerek devam etti şarkı. Yükseldiği yerlerde değişen cümleler şarkıya intervaller katarken temiz soundlu vokali B bölümünde sadece soldan verip kirli soundu iki yerden vererek bize hangi tarafın baskın olduğunu çok akıllıca vurguluyor. B kısmına kadar karakterimiz bilinçaltıyla konuşuyor, B kısmında bu vokal oyunu ile birlikte baskın kısmı artık barizce bize gösterdikten sonra ise bilinçaltımız karakteri sert bir şekilde eleştirmeye başlıyor. Çok gergin bir outro da mevcut.
The Becoming
Kirli soundlu vokallerin bilinçaltına, temiz soundlu vokallerin karakterin kendisine ait olduğunu anlamıştık, fakat bu şarkıda işler iyice birbirine giriyor. Birini diğerinden ayırmak gittikçe zorlaşıyor ve şarkı ismi de biraz düşününce buna dikkat çekiyor. Değişen davul cümleleri olsa da sesler arasında belirgin farklar olmaması A1-A2-B şeklinde bir dizilim gösteriyor. Şarkı yükseldiğinde B bölümü aktif. Outro’da ise (son 2 dizede) çok garip bir durum mevcut bence. Buraya C kısmı diyorum. C kısmında bu 2 dize “Goddamn this noise in my head, it wont give it up it wants me dead.” Düz baktığımızda pek derin değil fakat albümün başından beri devam eden içsel kavga düşünüldüğünde bir farkındalık da gelişmeye başlamıyor değil karakterimizde. Gerginlik, interval ve cluster beraber kullanılarak arttırılmış aslında. Notalar arası çok mesafe olmamasına karşın verilen esler sesler arasında mesafe yaratıyor. Ki başından beri bilinçaltının ana karaktere evrilmesini gözeten şarkının son 2 dizesinde temiz vokalle karakterimize gelen farkındalığı, ancak böyle bir zıtlık vurgulayabilirdi.
I Do Not Want This
İki şarkı sözünü birleştirirsek aslında farkındalık başarılı bir şekilde verilmiş. “The becoming, I do not want this.” Karakterimiz, kendi bilinçaltının kontrolüne girdiğinin farkında en nihayetinde ve buna belki de ilk defa net ve direkt bir şekilde gerek lirikal gerek melodik bir karşı koyuş görüyoruz. Davulun reverb’i oldukça rahatsız edici çoğu zaman olduğu gibi. A bölümünde bu davula eşlik eden piyanonun verdiği hava, adeta bu karşı çıkışı yansıtıyor bizlere. Yer yer neşeli, aydınlık karakterli duyulan melodiler aynı anda çok egzotik bir karanlığa sahip. Kontrole karşı çıkış, inanılmaz. B bölümünde, ilk kısımda duyduğumuz karışık sesler birbirine çözülmeye başlıyor ve tek tarafa, kirliliği artan soundlarla beraber ikna edici konuşmalar içeren bilinçaltının tarafına odaklanmaya başlıyoruz.
C bölümünde ise temiz soundlu vokalin(karakterimizin) yükseldiğini ve karşı koymaya çalıştığını görüyoruz. Bu anlamsal farklılığa, zıtlığa melodik cümlelerin intervalleriyle yaklaşılmış bu kez, yalnız aradaki mesafenin sadece karakterle bilinçaltındaki kadar da kısa olduğu ilk kısımda zekice vurgulanmış.
Big Man With A Gun
The Becoming ile ayırmakta zorlanmaya başladığımız karakterlerin belki de en ayrılmaz olduğu kısım. Vokal sound’u diğer şarkılara göre bilinçaltının konuştuğu yerlere göre temiz de olsa lirikal bazda çok kirli olan sözler, bir dönüşümün çoktan gerçekleştiğini kanıtlıyor. Melodik cümleler arasında pek fark olmasa da A1-A2-A3 şeklinde 3 kısım mevcut. A1 kısmı, iki tarafın birbirine girdiği, ayırt edemediğimiz sözlerin olduğu kısım ve A2’ye göre sakin sayılabilecek cümlelerden oluşuyor fakat A2’de şarkı yükseliyor oldukça. Bu anlamsal belirsizliğe, zıtlıklar arası yakınlığa melodik cümlelerin arasına pek fark koymadan eşlik etmek, zekice.
A Warm Place
Ben albümün ilk şarkısını atlatana kadar 3-4 kez, tüm albümü 1 tam tur durmadan dinleyene kadar ise 6-7 kez kapatmak durumunda kaldım. Alışılagelmemiş, rahatsızlık veren, beklenmedik çıkışları olan albümü dinlemek gerçekten zor. Algılamak daha da zor. Çok değişik soundlarla yapılan anlatımlar var ve bu albümün gerçekten bir “warm place” e ihtiyacı var. İki melodik cümleden oluşan bu dinlendiren şarkı, iki karakterin de birbirine bir şey söylemediği bir anı anlatıyor. Pek karışık da olmaması gerçekten mola vermek için olduğunu gösteriyor gibi. A1-A2 hatta belki A1,25 denebilecek kadar farksız iki melodik kısımda, aradaki en bariz fark nota değerlerinin düşürülerek sürelerinin uzatılması. Bu biraz şarkıya boyut katsa da sesler arası mesafeler pek intervalli değil ve katılan boyut bu şekilde de kırılarak dinginliği korunmuş şarkının.
Eraser
3 melodik bölümden oluşan şarkıya oldukça rahatsız edici ve gittikçe yükselen bozuk mikrofon sesiyle giriş yapıyoruz. A bölümünde gittikçe uyanan bir şey var, warm place’den çıkıp artık bir daha durmayacak olan bilinçaltı. Intro’dan itibaren sürekli cümleye farklı soundlar, farklı enstrümanlar sırayla eklenerek devam ediyor. Daha sonra sözlerin girişiyle bütün atmosfer kırılarak temiz vokalle B1 bölümüne geçtik. Artık temiz veya kirli vokal pek bir şey ifade etmiyor, zira her şey birbirine girmiş durumda. B2 bölümünde şarkı yükselirken vokal de kirlenerek tansiyonu yükselten şarkı, çok gergin bitiyor, “kill me” boğuk çığlıkları da cabası.
Reptile
Algılamakta en çok zorlandığım şarkılardan bir tanesi. Sözlük karşılığı, “sürüngen, sürüngenlere ait” kıvamında olsa da albümdeki dönüşüm havasını yansıttığından dolayı “reptilian” kelimesine yönelmek biraz daha mantıklı geliyor bana. Özellikle albümün koruduğu derinlik göz önünde bulundurulduğunda, reptilian genel olarak birkaç var olduğu düşünülen-kimi mitolojik kimi dümdüz ortaya atılan- melez ırklar için kullanılan bir sözcük. Albümdeki dönüşüme şarkılarca göz attık, bilinçaltı ve karakter bize melez bir oluşum bıraktı. Diğer yönden ise şarkı 1 dakika boyunca sizi hazırladıktan sonra ilk cümlesini siren benzeri bir sesle açıyor. Bu melodinin yanında sözlerde ise sakince bize “sürüngen” sıfatını yakıştırdığı bir kadına çirkince ithamlarda bulunuyor diye düşünüyorum. Daha sonra düşen şarkıda cümlesel olarak çok değişkenlik göremesek de melodiye etkilenen ekstra soundlar bizlere derinliği aktarıyor. Ve aslında şarkı boyunca hep gördüğümüz bazı kilit sözlerin tekrar tekrar rahatsız edici ve boğuk ses efektleriyle beraber söylenmesi durumunu burada da görüyoruz.
Downward Spiral
Albüme ismini veren ve gerçekten aşağı doğru spiral bir şekilde indiğimiz şarkıya bozuk radyo seslerinin base’inde giriyoruz. Intro’da çok keskin intervalli bir gitar melodisi var ve albümün geneline göre oldukça temiz soundlu. Karakterimiz bilinçaltına yenik düşüp intiharını gerçekleştiriyor ve sanki şarkıyı bize 3. Kişi, belki de ana karakterimizin ruhu çok sakin bir soundla, metin okur gibi söylüyor. Daha sonra B1 bölümünde boğuk davul ile gelen çığlıklar mevcut, hala bir iç kavga söz konusu. B2 bölümünde ise yoğunlaşan ve davul bazında dinamikleşen şarkı gitar sound’unun garipliğiyle ve notaların sayısındaki artışla beraber kırılıyor diye düşünüyorum.
Hurt
Bu hikâyede canı yanan birisi gerçekten mevcut ve mantıklı bir çıkış şarkısı. Johnny Cash’ten aşinayız şarkının havasına fakat albüme gerçekten lirikal bazda da “what have I become” cümlesi inanılmaz iyi gidiyor. İntihar eden karakterin hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken kafasında çalan şarkı gibi kullanılmış bence. “I hurt myself today.” En temiz vokal sound’unu bu şarkıda duyuyoruz ve inanılmaz sakin duyuluyor. Fakat derinden gelen bozuk radyo sound’u bize sanki bu zihnin hiçbir zaman temiz kalmadığını, hep kontrol altında olduğunu vurgular nitelikte.
Gerçekten bu analizi yaparken oldukça zorlandım diyebilirim. Belirgin cümlelerin olmaması, alıştığım “riff(motif)” kavramından uzaklaşılması, tekrarlayan bölümlerin azlığıyla algılanacak sürekli başka şeylerin karşıma çıkması, kullanılan soundların alışılagelmişin çok dışında olması, efektlerin garipliği, konunun derinliği ve acayip zekice yaklaşımlar… Bir efsane olduğu kesin, yaklaşım olarak oldukça ilginç ve kaliteli. Mesajını çok güzel veriyor, rahatsız ettiği çok oldu dinlerken. Akıllıca tasarlandığını söylemek yerinde olur. Zaman zaman kullanılan farklı teknikler (lirikal bazda) beni oldukça etkiledi. Defalarca “nothing can stop me now.” duyduk mesela en basitinden, dönüşüm ilmek ilmek işlenmiş diyebiliriz. Albümün devamı da mevcut, “Further Down The Spiral” isminde başka bir albüm. Yine 1 saat uzunluğunda aşağı yukarı, aynı rahatsız edicilikte ve muhtemelen detaylı. Bu albüm kadar detaylı bir dinlemede bulunmadım çünkü inanın, The Downward Spiral sizi rahatsız etmek için yeter de artar. Her şarkı ayrı bir tokat gibi resmen. Etkileyici ve oldukça ikonik.
Biraz detaylı, biraz teknik, belki de bir tık yorucu bir yazı olmuş olabilir. Umarım keyif almış, umarım kendinize bir fikir penceresi açmışsınızdır. “Rahatsız edici, gerici” gibi ibareleri daha az kullandığım başka bir albüm incelemesinde görüşmek üzere, esen kalın.