Yunanlar tarihte bir şey için heyecanlandıklarında “Ooo” diye bağırarak bu duyguyu dile getirmiş, tiyatrolarda ise gerek kalabalığın etkisinden gerek ortamın akustiğinden büyüyen bu sese “O -mega” adını vermiş ve literatüre de bu harfi kazandırmıştır. Zamanının “mavi” sözcüğüne denk düşen kelime “kianos(?)”, başına omega harfini alarak, “söz konusu duyguları yansıtan mavilik” anlamına bürünür ve İngilizcedeki yaklaşık karşılığı “Magical Blue” olur. (Büyülü Mavilik) İşte bugün, “magical” kelimesinin bir nebze kökenine inmemizin sebebi, bize büyülü bir an yaşatan, bizi heyecanlandıran, tutkuyla dolduran, umutlarımızı yeşerten ve yüzümüzü oldukça güldüren Mor ve Ötesi grubunun İnönü Stadyumu’nda verdiği inanılmaz konserdir.
Sirenler incelemesinde bir Mor ve Ötesi konserinde görüşmek üzere dediğimde ne ben ne sizler böylesine muazzam bir konseri kastettiğimi düşünmemişizdir herhalde. Ne kadar anlatsam da kelimelerimin kifayetsiz kalacağı, fakat yine de üzerine yazılmadan geçilemeyecek bir şey bu. Bu sadece bir konser değil, bir serzeniş, bir direniş. Konser demek hafif kalır, bu tiyatral bir şey, bu çok daha büyük, büyülü bir şey. Setlistten (şarkı listesi) dans şovlarına, atmosferinden anlamına kadar mükemmeldi. Elimden geldiği kadar sizlere de bu atmosferi yansıtmaya, grubun anlattıklarından en azından benim neler anladığımı size anlatmaya ve sizlere hiç olmazsa bir bakış açısı kazandırmaya çalışacağım.
Setlist
Grup, “Sirenler” albümü ile anlattığı zaman, öfke, umut kavramlarını, albümdeki hikayesini adeta bütün diskografisi ile güçlü bir şekilde harmanlayıp bu noktaya gelmiş. Sahneye çıkılırken kulakları dolduran Siren seslerinin etkisi, Uyan’ın giriş motifleriyle birleşti ve oldukça enerjik başladık konsere. Gözünü açması gereken halk, karanlık uykusundan uyandı ve bazı şeylerin farkındaydı artık.
Daha sonra Forsa dedik. Tek tip ve belki de sıkıcı kıyafetli birçok insan ve göz alıcı siyah kıyafeti ve yalpalar duruşuyla bir tek insan: Ters yönden gelen bıçkın başkan. Biraz daha mutlu olsaydın, hiçbir şey zor olmazdı.
Bugün varsın, yarın yoksun. Aşk içindeyiz. Kocaman bir çığlık oldu bana soracak olursanız. Şu ana kadar bile bir hikâye yazıldığını birazcık gözlerimizi açınca görebiliyoruz. Umutla dolmaya başlasak da kararsızız. Yalanın da içindeyiz.
Kararsızlığımız biraz daha ağır basıyor. Dünyayı bilmek istemiyoruz ama eşsizliğimizden ödün vermiyoruz. Yalnız, hala eşsiziz. Padişahların hesabında bizden ne varsa yalan.
Aşk hem var hem yok. Bizi bu kararsızlığa sürükleyenlere cevabımızı vereceğimizin işareti. Araf’tayız, yerimizden, sesimizden emin değiliz. Bu sessizlik canımızı yakıyor. O yüzden çığlık atmalıyız, ses çıkarmalıyız, Araf’tan çıkmalıyız.
Belki biraz daha derine inersek, grubun Sirenler albümündeki gibi hala zamandan bahsettiğini ve belki de setlist’te dahi geçmiş, şimdi ve gelecek bölümleri olduğunu görebiliriz. Güneşi Beklerken, belki de geçmişten şimdiye gelirken, kaybettiğimiz çadırın etkisindeyiz fakat hayatın neleri gizlediğini de merak etmekteyiz. Gerçekten bekliyoruz güneşi.
Ve albümün geçmiş-şimdi arasındaki bağ şarkısı. Bu Canavar, bizi olgunlaştıran zaman olacak tabi ki de. Zamanın bunları bize yaşatırken tabi ki de sebepleri olacak, fakat acelesi de olması bizi oldukça zorlayan bir durum oluyor. Şimdi’ye ya da belki de direkt olarak geleceğe bir geçiş yaptık burada. Yine de zamanı biz anlatacağız, vazgeçmiyoruz, buradayız.
Grubun o akşamki Küçük Sevgilisi yine zamandı bana kalırsa. Sen bana neler yaptın, ben sana neler yaptım… Gerçekten de Zaman, kendisine sayfalarca kızdıran, bizleri defalarca kıran, yoğun bir kavram.
Çok umutlu devam ediyoruz. Harun Tekin’in şarkıdan önce söylediği gibi: “Burada bir ‘ah’ yok. “Ah İstiklal önceden ne güzeldi” değil. Çok yakında yine çok güzel olacak.” “Birkaç mevsim renkler solunca tükenmez hayatının sesi.” Başka söze gerek yok. Dansçıların kıyafetlerinin değişmesine, hareketlerinin sanki genel bir koreografiye bağlı gibi değil de içlerinden geldiği gibi olmasına kadar inanılmazdı.
Eğlenmeye son hız devam. Parti ile devam ediyoruz. Çok enerjik, çok mutluyuz. Kutsal aklımızı bıraktık, sakin olmak için eğlenmeye devam etmeliyiz.
Tek sultanın hakimiyetine başladık. Şimdi’ye dair umutlarımız, Sirenler’de olduğu gibi bir nebze boşa çıkmış bulundu. Çok uzun bir sefa süremedik. Fakat umutlar bitmez, çığlıklar susmaz. Gelecek için daha da güçlüyüz, daha da umutluyuz.
“‘Adamın Dibi’ bir övgü şekli olmamalı.” Burada da anlatılan bir övgü değil tabi ki. Sonsuz sessizlikle cevap verdiğimiz, bin çeşit kızgın koskoca adamdan bahsediyoruz. Çözüm odaklıyız, umudumuzu kaybetmiyoruz asla!
“Yüzüme bir bak, korkudan eser var mı?” Etrafta ne olursa olsun, bütün zorluklara rağmen dimdik ayaktayız. Ölmüyoruz, ölmeyeceğiz. Renkler de solsa, her yer de yansa ümit bitmiyor işte. Ölmez melekler.
Baştan sona oldukça anlam yüklenebilecek sözleriyle ana temanın kilit şarkılarından biri, yavaş yavaş gelecek hakkında konuşmaya başlıyoruz. Biz çok Büyük Düşler gördük, onları kovalamaya devam ediyoruz.
“Bu devirde konser iptal etmek de ayıp”. Onlara benzemezsek Ayıp Olmaz Mı? Ummaya, direnmeye, hayal etmeye devam ederken hiçbir bahaneye ihtiyacımız yok, acelemiz de yok. Kimseye de benzemeyeceğiz.
Kuytularda, dipsiz kuyularda, sonsuz duygularda, sessiz sedasız açan Sevda Çiçeği. Karanlık zamanlarda ses etmeden büyüyen umudumuzun, hayallerimizin bir simgesi adeta. Yalnızlığımızın çaresi, yavaş yavaş açacak.
Yeniden sevmek. İçim safken, aşkken ve kirlenmezken geldim dünyana. Hiç zamanım yok ama ben yine de geldim dünyana. Bu dersin sonu yok, yine biz kopup geldik ve muhtemelen yine biz geleceğiz.
“Basın özgür olmadıkça bizler de özgür olamayız.” diyor Mor ve Ötesi. Çok kelime sarf etmeye gerek yok belki ama “Yandı dertler bitti tasa” derken bizleri geleceğe hazırlıyor. Kalan kısımlarda da gelecekten bahsedeceğiz. Cambazın neler anlattığının hepimiz farkındayız.
“Ne mahir dünya bu, üstü ne bırakır kiri.” Cümlelerimizin hedefleri belli aslında. İster kendimize ister dışarıya. Çok anlam çıkarılabilecek bir eklenti daha setliste. “Korkma” dedik.
Şarkılar arasında gerçek bir köprü olduğunu görüyorum resmen. “Herkes akıllı, bir ben deli”. Hayal kuruyoruz, ümit ediyoruz, sahte düşlerle oyalanmak istemiyoruz. Deliyiz.
Yoğunluk zaman üstüne kesinlikle fakat belki de geleceğe çok yaklaştığımızdan bahseden bir şarkı bence Az Çok. Şimdiden ayrılmaya başladık. Zaten sürekli gelecekten bahsettik zaman zaman. Bu liste zamanı her ne kadar parçalasa da aynı anda bir bütün olarak ele almayı da başarıyor. “Su damlası gibi hayat, özgürüm.”
Eğer yaşadıklarımız aklımızdan silinirse, bunca şeyi boşuna yaşamış, bunca zamanı boşuna geçirmiş oluruz. O yüzden “sen de yaz bu söylediklerimi, yanılırsam çık karşıma göster kendini.” 28 Mayıs, hiçbir şeyi unutmadık, unutmayacağız, her şeyin farkındayız.
Bence Şimdi’nin kollarından çıkıp geleceğe düştüğümüz ve yine zamana serzenişte bulunduğumuz bir ayrılık şarkısı. Oyunu bozdu zaman, ölüm kadar rahat; hayat kadar yalan.
Bizim her zaman bir derdimiz vardı. Beni en çok etkileyen kısmı her zaman “Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra.” olmuştur. Yine öyle oldu, grup derdini anlatmaya 96’dan beri devam ediyor ve bana kalırsa dizelerin en anlamlı olduğu zamanlardan birindeyiz, muhtemelen bundan sonra da öyle kalacaktır.
“Bir gün kendimi bırakıp sana anlatsam ne olduğunu.” Başımızdan çok şey geçti, ama lütfen zaman, bizden korkma, ne de anlattırma bize kendini. Geleceğe girmişken, arayı tam olarak bağlamak ve zamana canavar ve küçük sevgilimden sonra bir serzeniş daha gerekiyordu.
Sirenler’in en direkt şarkısı belki, incelemede de belirtmiştim, melodinin ve ritmin sözlerle yakaladığı uyum, enerji seviyesi harikulade ve nakarattan başka çok da laf söylemeye gerek yok gibi: “Nefes almak kolay mı Hazinende.”
Her seferinde daha yüksek çığıracağız bu şarkıyı. Daha güçlü, daha umutlu ve daha mutlu. 40 bin kişiydik orada belki ama, 80 milyonun yüreğine seslendik: “Daha mutlu olamam.”
En manalı şarkılarından biri setlistin. Bütün yaşatılanlara, yaşadıklarımıza, kavgalarımıza rağmen, hissettiğimiz karşılıklı hüzün duyguları, kırgınlıklar, kalp kırıkları… Hepsine rağmen, Tamiri Mümkün Kalbimizin. Anlatmakta en çaresiz kaldığım şarkı, gerçekten yetersiz benim kelimelerim.
O kadar umutlu bitiriyoruz ki, “Adını bilmesem de kardeştik, Yüzünü görmesem de gül artık, biz bir kâbusu yendik.” Bütün bu büyülü tiyatral olayın sonunda, ümitle haykırdık, tutkuyla hayal kurduk ve çok öfkeli bir şekilde isyan ettik. Hepsini bize bir arada yaşatan, bütün hislerimizi birleştiren melodisiyle Park, umutlarımızı yeşertmeye devam etti. Mavi beyaz konfetilerle de bu konseri ve hepimiz umarız ki söz konusu kâbusu bitirmiş bulunduk.
Prodüksiyon
Kendi kelimelerimle bir şeyler anlatmaya çalışmak her ne kadar zor olsa da liste hakkında, inanın belki de konserle alakalı bahsedilebilecek şeylerin belki de en kolayı. Atmosferi bambaşka. Gerçekten “büyülü”. Dans şovları, koro, bireysel performanslar… Emeği geçen herkese, yürekten teşekkürler. Tarihi bir olay, bir daha gerçekleşmesi çok zor. Yapsa yapsa zaten Mor ve Ötesi yapardı, o da layıkıyla bunu başardı. Başardı demek belki bana düşmez ama, grubun da belirttiği gibi, bu akşam sadece grupla ilgili değildi. Hepimizle ilgiliydi. 28 Mayıs’ın bir yıldönümü unvanı daha oldu çocuklarıma anlatacağım.
Mor ve Ötesi, susmayacağını, susturmayacağını, susturulamayacağını gösterdi bizlere. Büyüklüğü, büyüsü, her şeyiyle 26 yıldır bizlerle, nice 26 yıllara olsun, her şey için teşekkürler.