Aras: Hoş geldiniz, çok teşekkür ederiz bu davetimizi kabul ettiğiniz için. Biliyorsunuz bir deprem felaketi yaşadık geçtiğimiz dönemlerde, biz de ENSO olarak hem üyelerimizi hem de üniversitemizi elimizden geldiğince bilinçlendirmek istiyoruz. Bunu da tabi ki biz bildiklerimizle bir noktaya kadar yapabiliyoruz. Sizler gibi profesyonellere ihtiyaç duyuyoruz bizleri bilgilendirebilmeniz adına. O yüzden birkaç soru hazırladık. Ama önce sorularımıza geçmeden sizden kendinizi tanıtmanızı rica edeceğim.
Fusun Hanım: Merhaba, İstanbul’da doğdum. Eğitimim de çalışma hayatım da ağırlıklı olarak İstanbul’da geçti. İstanbul dışında yurt içinde ve yurt dışında sadece görev aldığım projeler ve iş nedeniyle bulundum belli yıllar arasında. Onun dışında ağırlıklı olarak yaşamım İstanbul’da geçti. Meslekte 40. yılımdayım. Yaklaşık bir buçuk yıldır da İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyorum. Meslek odamız 1954 yılında kurulmuş. İnşaat Mühendisleri İstanbul Şube de 1955’te kurulmuş. İlk kadın başkanı olmanın gurur ve sorumluluğunu taşıyorum.
Aras: Ben de çok tebrik ederim bu konuda. Zaten 40 yıllık bir meslek deneyimi dediniz, buradaki sorularımı hayli hayli kolay bir şekilde cevaplayacaksınız o zaman. Ben size kuruluşunuzu soracaktım aslında, İnşaat Mühendisleri Odası ne zaman kuruldu, nasıl kuruldu ama bahsettiniz aslında biraz. Tekrar ben bir sormuş olayım. Ne zaman, nasıl kuruldunuz, neden kuruldunuz, ne amaçla burada çalışıyorsunuz?
Fusun Hanım: İnşaat Mühendisleri Odası, Türkiye’de 6235 (7303) sayılı yasalarla kurulmuş olan kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. Mezun olan her inşaat mühendisinin (kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar hariç) üye olması zorunlu olan Odamız 19 Aralık 1954 tarihinde kurulmuştur. Öğrenci üyeliği de 2018’de hazırladığımız yönetmelikle başlamıştır.
İnşaat mühendislerinin ilke ve amaçlarından da biraz bahsetmek gerekir burada. Kamunun ve ülkenin yararları, mesleğin gelişmesi, bu mesleği icra edenlerin yani meslek mensuplarının şeref ve onurları, yetki ve çıkarlarını korumak bakımından gerekli görülen bütün çalışmalarda yer almaktayız. Biraz bahsetmek gerekirse; meslek alanımızla ilgili yani inşaat mühendisliği ile ilgili gelişmeleri ülkemiz çıkarına yaygınlaştırmak için gerekli çalışmaları yapmak, ülke dışında içinde diğer meslek odalarıyla temas kurmak, üyelerin okul sonrası eğitimine önem vermek… Biz aslında öğrenci üyeliğiyle okul aşamasında da meslektaş adaylarımızla tanışıyoruz. Çalışmalarımızın pek çoğunda yer alıyorlar. Okul sonrası eğitime önem vermek, yani meslek içi eğitime önem vermek, meslektaşlarımızın teorik ve pratik olarak bilgi birikimlerini artırma çalışma çabasında olmak amaçlarımızdan birkaçı. Öğrenim konusunda da ülke gereksinimine göre geliştirilmesi ve örgütlendirilmesinin gerçekleştirilmek için ilgili Bakanlıklarla ve eğitim kuruluşlarıyla ilişki içerisinde olmak, gerektiğinde ortak çalışma yapmak yine bizim çalışma alanlarımız içerisinde.
İnşaat Mühendisliği ile ilgili yasa, kararname, şartname ve yönetmeliklerin hazırlanması sürecinde etkin katılım ve bu doğrultuda kamuya ve akademik kurumlarla gerekli iş birlikleri içerisinde bulunmaya da önem veriyoruz. Ülke koşullarına uygun teknoloji ve hammadde kullanarak inşaat malzemesi üretiminin sağlanması konusunda çaba sarf etmek yine amaçlarımız arasında. Yani ülkemizde yapılan yapı malzemelerinin standartlarının oluşturulması konusunda -mesleğimizle ilgili malzemeler özellikle- katkı koymaya dikkat ediyoruz. Yapı malzemelerimizin ilgili standartlarına uygunluğunu denetlemek amacıyla kalite kontrolü ve benzeri yönetmelikler, kontrollerle ilgili olarak kamu kuruluşları ve üniversiteler ile çalışmalar, iş birlikleri yapıyoruz. Halkın barınma sorununun çözümü doğrultusunda bölgelerin sosyoekonomik yapısına uygun olması için çalışıyoruz. Mesleğimizle ilgili projeler, şartname, yönetmelik ve standartlar açısından çalışmalar, ayrıca meslektaşlar arasında haksız rekabeti önlemek için, emeklerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi için oluşturulmuş yönetmeliklerimiz var, onların uygulanmasını sağlamak ve denetlemek uğraşlarımız arasında. İş ve işçi sağlığı konusu da bizim çalışma alanlarımızdan bir tanesi. Meslektaşlarımız ile bu konuda öneriler oluşturmak çalışma alanlarımızdan biri.
Aras: Aslında gerçekten çok geniş bir alanı kapsıyorsunuz.
Fusun Hanım: Çok geniş tabii. Meslektaşların hizmet verdikleri büroların tescili, uzmanlıklarının serbest inşaat mühendisliği belgesi vererek belgelenmesi de dahil. Yani oldukça uzun bir süreç.
Aras: Evet, zaten inşaatın, inşaat mühendisliğinin hem teknik hem de teknik olmayan
alanlarında anladığım kadarıyla yediden yetmişe gerçekten herkese hitap ediyorsunuz. Bu yüzden çok geniş bir alanı kapsıyorsunuz ve de aslında bir noktada alanınızda öncüsünüz gibi görünüyor. Bir diğer soruya geçmek istiyorum. Biliyorsunuz ki geçtiğimiz dönemde hepimizi derinden sarsan bir deprem felaketi yaşadık. Bu yaşandıktan sonra hepimizin aklına istemsizce gelen konu, bir sonraki deprem. Bununla ilgili ortalıkta söylenen birçok şey var ve insanlar artık ne yapacağını da şaşırmış durumda. Mesela şahsen kendi adıma konuşmam gerekirse Etiler’de bir evde kalıyorum ama evim 43 senelik. “Ne olacak şimdi? Deprem olsa nasıl bir şey olabilir?” gibi sorular sadece benim değil Türkiye’deki birçok vatandaşın aklındaki temel sorular. Önümüzde gelebilecek olan depremin zamanı veya büyüklüğü hakkında sizin öngördüğünüz veya söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Fusun Hanım: Deprem bir doğa olayı. Bunun ne zaman olacağını, tarihini vermek mümkün değil. Ancak yerbilimcilerin fay hatlarını takibi, incelemesi, değerlendirmesi konusunda yaptıkları açıklamalar var. Aslında deprem değil, bina öldürüyor. Son yaşadığımız felakette de bunu gördük. 1999’da da -siz tabi yaş olarak çok gençsiniz- Marmara Gölcük merkezli depremde büyük acılar yaşanmıştı. O bir milat kabul edilip mevzuatta birtakım değişiklikler oldu, yasalar çıktı, belli yönetmelikler yenilendi. Bu acılar bir daha yaşanmasın diye. Ama bizim aşamadığımız bir konu var: Mevcut bina envanterinin sağlıklı bir şekilde çıkartılmamış olması ve binalarımızın yarısının ruhsatsız olması. Bu oran hem Türkiye hem de İstanbul açısından doğrudur. Tüm Türkiye için yaklaşık olarak 20 milyon binadan bahsediyoruz, 20 milyonun en az yarısının ruhsatsız veya kaçak olduğunu düşünün. Bu ne demek: Mühendislik hizmeti, mimarlık hizmeti aldılar mı almadılar mı hiç bilinmiyor, hiçbir belge yok. Hiçbir kurala göre de denetimi yok. Mevcut yapılarımızın böyle bir riski var. 1999 depreminden sonra bu riskleri azaltmak, yani mevcut yapılardaki riskleri azaltmak, yeni yapılanları da daha iyi denetleyip kontrol edebilmek için pek çok şey yapıldı. Mevzuatta iyileştirme, yönetmelikte gelişmeler yapıldı. Herkesin kentsel dönüşüm adıyla bildiği 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çıkartıldı. Yapı Denetim Kanunu getirildi. Üretilen projenin ve şantiyenin yapım sürecinin denetlenmesi için yapı denetimciler görevlendirildi.
Aras: Bu dedikleriniz 1999 yılından sonra mı yapılmaya başlandı?
Fusun Hanım: Öncesinde de pek çok çalışma yapıldı ama 1999 depreminden sonra denetim sisteminde değişiklikler yapıldı. Sonrasında da kentsel dönüşüm için riskli binaları bulup yenileyelim diye yeni süreçler getirildi. Fakat bu dönüşüm maalesef en riskli olan binalardan başlamadı. Arazinin kıymetli olduğu, gayrimenkul sektörünün işaret ettiği yerlerden başladı maalesef. Yanlış bir şekilde geliştiği için de mevcut riskli yapı stokumuzu eritemiyoruz. Yeni yapılanları çok sıkı denetleyelim diye Yapı Denetim Kanunu çıkartıldı ama o da özel sektöre bırakıldı. Özel sektör firmaları -Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı olarak, onların denetiminde- bu hizmeti veriyorlar.
Yapı denetimi ile ilgili de ilk başta ayrılmış paylar, yapı maliyetinin %8 civarındayken yavaş yavaş zaman içerisinde %1.5’a düştü. Dolayısıyla hizmet kalitesi ve hassasiyetinde istenilen düzey yakalanamıyor ve orada çalışan birçok meslektaşımız da özlük hakları açısından mağdur. Böyle bir sistem. Bu sistem çok istenildiği gibi, beklenildiği gibi çalışmıyor. Biz bu sistemin de proje denetiminin uygulama denetiminden ayrılması gerektiğini savunuyoruz. Daha şeffaf ve kamucu bir
anlayışla olması, özel sektör rekabetinde olmaması gerektiğine inanıyoruz. Mevcut binalardaki risk eritilmeyip yenilerle ilgili denetimde umulan kalitede yapılmayınca insanlar bu endişe -hatta giderek
endişenin travmaya dönmesi- konusunda çok da haklılar.
Mevcut bina stokumuz maalesef iyi durumda değil. Ben de İstanbul’da yaşayan biri olarak endişeliyim tabi ki. Çünkü yerbilimciler sadece yer hareketlerini incelemiyorlar, tarihsel süreçteki periyotlarını da takip ediyorlar. Buna nazaran fay hatlarının enerji dolduğunu, çok yakında Marmara bölgesi için beklenen bir deprem olacağını ifade ediyorlar. Buna hazır olmak için öncesinde yapılacak çalışmalar çok kıymetli ve insan hayatının parasal karşılığı zaten olamaz. Ekonomik açıdan da öncesinde alınan önlemler ne kadar pahalı olursa olsun afet anında ve afet olduktan sonra harcananlardan her zaman daha ucuz. Yani önlem almak, hem ekonomik anlamda akılcı hem de vatandaşlarımızın hayatını, canını, malını korumak anlamında akılcı. “Bu kadar açıkken niye bu önlemleri yeterince alamıyoruz?” sorusu beni de çok rahatsız ediyor. Bilim teknoloji her şey bir binanın nasıl yapılması, nelere dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor.
Aras: Zaten fizik değişmiyor, fizik kanunları değişmiyor. Hangi durumda bir binanın yıkılabileceği çok belli. Buna rağmen gerçekten de dediğiniz gibi özel sektörün farklı amaçlarının devreye girmesi bizce de hiç hoş değil. Umarım bu durum en yakın zamanda -belki yaşanan farkındalıkla beraber- en aza indirgenebilir. Aslında önlemlerden bahsettiniz. Alabileceğimiz önlemler ile ilgili bizim birkaç sorumuz var. %50 gibi bir riskli yapı oranı verdiniz, hatta benim kafamda sağlam yapılardan da kaçının yıkılabileceği ile ilgili bir soru oluştu. Bu yüzden gerçekten de endişelenmemizi gerektiren bir durum var ortada. Bu durumda aslında bir tane sorumu cevaplamış oldunuz. Sismik dayanıklılığı nasıl değerlendirdiğinizi soracaktım. Sanıyorum çok da dayanıklı değil.
Fusun Hanım: Yapı, geoteknik, ulaştırma, yapı malzemeleri, su-kıyı liman, yapım yönetimi ve yapı malzemeleri gibi uzmanlık alanlarımız var mesleğimizde. Mesela geoteknik yerbilimcilerin hazırladıkları verilerle başlıyor bizim mesleğimizde.
Bizim ruhsatlı ve iskanlı binalarda yaşadığımız sorun ve endişemizin sebebi, tasarım ve imalat süreçlerinde iyi mühendislerin yeterince görev almasının istenmemesi. Bu, maliyet artırıcı ve süreci uzatıcı olarak görülüyor. Bina bittikten sonra bunların ruhsatlandırılması için kontrolü yerel belediyeler yapıyor. Yapı Denetim imalatı kontrol ediyor. Bunlar bittikten sonra devlet, “Al iskanını vatandaş, bu bina sağlamdır, oturabilirsin” diyor. Vatandaşın aslında bundan sonra güvenle oturup binasına bakması gerekiyor. Yanlış müdahaleleri önlemesi, duyduğumuz ticari mekanlarda ferahlık yaratmak için kolonları, kirişleri kesilmesi gibi yanlış işler yapmadan, bunların ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde olması önemli. Yapıların da düzgün bir şekilde boyasını badanasını, temeli su alıyorsa su yalıtımını, çatısı akıyorsa o suyu durduracak yalıtımı yapması tamir ettirmesi gerekiyor. Bizim bu süreçlerle ilgili mevzuatımızda bir eksik yok aslında. Sonrasında bir kontrol mekanizması/denetim yok. Yani siz evinizi beş katlı yaptınız, canınız istedi altıncı katı çıktınız. Aslında buna yerel yönetimin izin vermemesi, olduğunda yıktırması lazım ama bir şekilde bunları affeden merkezi idarenin yani hükümetlerin tarihimiz boyunca çıkarttıkları imar afları var.
Aras: Biraz göz yumuluyor yani.
Fusun Hanım: Evet maalesef. O bina beş kata göre tasarlanmış üzerine altıncı bir kat yapmanın çok büyük riski var. Depreme de gerek yok, o bina yıkılabilir. Yani bütün bu süreçler vatandaşın kendi kendine denetleyebileceği süreçler değildir ama özet cümle olarak şunu söyleyebilirim: Devletin, belediyelerin, vatandaşın ve bu alanda çalışan herkesin işbirliği ile mevzuatta hiçbir boşluk kalmadan, kamucu bir anlayışla çok sıkı denetlenerek bu işlerin yapılıyor olması gerekiyor. Bir insanın en doğal hakkı barınma hakkı, bu evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde de bizim yasalarımızda da yer alıyor. Devletimiz bunu temin etmekle görevli.
Aras: Aslında açıklamanız yine benim başka bir soruma cevap niteliğinde oldu. Hemen o soruya atlamış olalım. Yönetmelik ve standartların deprem risklerini azaltmadaki önemini soracaktım.
Fusun Hanım: Çok önemli tabi ki. Bunun için de yönetmeliklerimiz, oluşan gelişmeler ve afetlerden sonra çıkarılan sonuçlar doğrultusunda zaman zaman değişiyor. Bu şu anlama gelmiyor: 1975 yönetmeliğine göre yapılan binaları hemen yıkalım. Hayır, mühendislik hizmeti alarak o döneme göre doğru yapılmışsa onlarla ilgili kontrollerin yapılıp güçlendirilmesi yeterli olabilir. Bizde en son 2018’de Türk Bina Deprem Yönetmeliği yayınlandı. Bu anlamda çok güncel yönetmeliklerimiz ve kurallarımız var, imar mevzuatı da. Kentlerin birçoğunun imar planlaması var. Ama rant amacıyla şehir planları maalesef tahrip edilebiliyor. İnsan hayatının korunması ve iyi yaşamasından yana bir irade konmalı. Bu iradeyi de sadece hükümet ve yerel yönetimler değil, vatandaşın da göstermesi gerekiyor. Bu konu, siyaset üstü ve çok insani bir konu. Sadece teknik bir mevzu da değil. Yoksa teknik olarak ülkemizdeki mevzuatlar, yapılan çalışmalar, malzemeler, mühendislik, şehir plancılığı, mimari çok çok yeterli. Bu bilgilerin hepsi akademik camiada da var, bizim gibi ilgili meslek odalarında da var. Mesela bizim üst şemsiyemiz Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği. Mimarlar, şehir plancıları farklı mühendislik disiplinleri bu şemsiye altında yer alıyor. Hepimiz kendi alanımızda mesleğimizi en iyi şekilde icra etmeye çalışıyoruz. Bu yapılanmanın bu bilgileri bütün çalışmalara yansıtması gerekiyor. Ama mesela biz yapı denetim sisteminde hiç yokuz, sadece özel şirketler ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı var. Bunun daha kamucu bir anlayışla özel sektör rekabetine bırakılmadan mevcut mevzuat ve yasalarımızın işletilmesi gerekiyor. Ayrıca sıkı bir şekilde denetlenmesi ve şeffaf olması da önemli.
Aras: Anladım… Siz de aslında az önce bahsettiniz binalara güçlendirme yapılmasından. Güçlendirme deprem sürecinden sonra bizim en sık duyduğumuz kelime. Bu güçlendirme sürecinin ne olduğundan ve nasıl devam ettiğinden bahseder misiniz? Biz tam olarak güçlendirme nedir, ne yapılırsa bir bina güçlendirilmiş olur bilmiyoruz. Bu konuda bizi
aydınlatabilir misiniz?
Fusun Hanım: Depreme karşı binaları dayanıklı hale getirmek demek aslında. Öncelikle binanın yerleşim yeri önemli. Dere yatağı gibi riskli yerlere bina yapılmamalı. Ama deprem bina durum değerlendirmesi yapılarak, malzeme ve projesine bakarak bir güçlendirme ihtiyacı var ise nerelerde olduğunu tespit ederek bu projelendirilir. Tadilat ruhsatıyla bu yapılabilir. Bir binanın güçlendirilmesi birkaç aylık bir süreçtir, imalat safhasından bahsediyorum. Ancak yeniden yapım süreci için ortalama boyuttaki bir binaya minimum bir buçuk yıl gibi bir süre verilir. Süre olarak güçlendirme daha kısa, inşaat atığı da olmuyor. Tüm binalarımızı yıkıp yapacak bir zaman da yok, deprem kapıda. 1999’dan bugüne 24 yıl geçmiş, bu zamanı da cömertçe harcamışız. Hem tümünü yıkıp yapmadığımız için daha ucuz. Ancak eğer güçlendirme maliyeti yeni yapım maliyetinin %40-50’sini buluyorsa yıkıp yeniden yapılmasını tavsiye ediyoruz. Fakat biz kentsel dönüşümü “yık-yap” anlayışıyla yorumladık. Bu durum müteahhitlerin de kolayına ve işine geldi. Oysaki o kadar zaman yok. Üstelik o kadar atığın çıkaracağı çevre sorunlarını da düşünmek lazım.
Güçlendirme, mevcut riskli bina stokumuzu eritmede son derece hızlı uygulayabileceğimiz bir yöntem. Bunun da değerlendirilmesi gerekir, yık-yap anlayışından biraz çıkılmasında fayda var.
Tabi bunun için de güçlendirebilecek bir bina olması gerekiyor. Bizim o kadar kötü binalarımız var ki kendi kendine yıkılıyor. 2019’da Kartal’da Sema Sokak’ta bir apartman çöktü ve 21 vatandaşımız hayatını kaybetti. Onun gibi pek çok bina olduğunu ve afet olduğunu düşünün. Afet öncesi alınacak önlemler çok kıymetli. Mesleğe ilişkin bir sorunuz vardı. Biraz da meslek içi eğitimlerden bahsetmek isterim aslında.
Aras: Bir de İMO olarak bu riskleri azaltmak, insanları ve kamuyu bilinçlendirmek adına neler yaptığını sormak istiyordum.
Fusun Hanım: Biz bu konuda pek çok çalışma yapıyoruz. Deprem konferansı düzenliyoruz, betonla, yapılarla, ulaşımla ilgili konferanslar düzenliyoruz. Kendi mesleğimizin farklı uzmanlık alanları için ama deprem konusunda özellikle çalışmalar yapıyoruz. Burada çıkan çalışmalar, bildiriler, sonuç özetlerini kamuoyu ve yetkililer ile paylaşıyoruz. Onun dışında meslektaşlarımızın meslek içi eğitimlerle niteliğini daha da iyiye taşımak istiyoruz. Bu alanda çok fazla kurs ve seminer gerçekleştiriyoruz. Bunları hem çevrimiçi hem de yüz yüze yapıyoruz. Meslektaşlarımızın hatta öğrenci üyelerimizin de ulaşabileceği pek çok kurs ve seminerimiz var. Haftada iki gün seminerlerimiz oluyor meslektaşlarımız için. Kamuoyunu bilinçlendirmek için broşürler hazırlıyoruz, okul çağı çocuklara bina ile ilgili bilgiler veren.
Özellikle her ağustos ayında (17 Ağustos Kocaeli Depreminin yıldönümü etkinlikleri kapsamında) deprem ağırlıklı kamuoyunu bilinçlendirici etkinlikler, fotoğraf sergileri, konferanslar, paneller gibi çalışmalar yapıyoruz. Yerel yönetimler ile iş birliği yapıyoruz. Öğrenciler için staj konusunda da çalışmalarımız var, hem şantiye hem ofis stajı için. Pandemi döneminde online stajlarımız da vardı ama mühendislik eğitiminin yüz yüze olması gerektiğini savunduğumuz için çevrimiçi etkinlikleri azaltıp yüz yüze olanları arttırdık. Şimdi yaşanan deprem ile gündemde bir konu ama bizim 1999’dan beri hep gündemimizdeydi.
Yapılan çalışmaları da yetersiz bulduğumuzu her seferinde ifade ediyoruz hatta “bir arpa boyu yol gittik 20 yılda” diyorduk bize kızıyorlardı. Hala bunu söyleyebiliriz. Eğer acılardan ders alsaydık bu büyüklükte bir felaket yaşamazdık.
Aras: Evet maalesef… Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz. Söyledikleriniz çok bilgilendirici oldu bizim için.
Fusun Hanım: Ben teşekkür ederim.