Bilindiği gibi Çernobil Faciası tarihteki en büyük kazalardan biri. Üzerinden yıllar geçse de popülerliğini ve ilgi çekiciliğini yitirmeden üzerine dizi ve filmler yapılmakta olan bir konu. Bu dizilerden biri 2019 yılında gösterime giren, HBO’nun yapımcılığını üstlendiği 5 bölümlük Chernobyl mini dizisi.
Diziyi incelemeden önce Çernobil faciası hakkında bilgi vermek gerekirse; 1986 yılında, Sovyet Rusya’ya bağlı olan Ukrayna’nın Kiev kenti yakınlarında faaliyet gösteren Çernobil Nükleer Santrali’nde, bir güvenlik deneyi sırasında patlama gerçekleşiyor. Hiroşima’ya atılan atom bombasından 200 kat daha etkili olan bu patlama sonucu, 30 kilometrelik bir çapta bulunan 135 bin kişi bölgeden tahliye ediliyor. Santrale müdahale eden itfaiye erlerinin ve askerlerin neredeyse tamamı radyasyon etkisi nedeniyle birkaç hafta içinde hayatını kaybediyor. Sonrasında hem Doğu Avrupa hem de ülkemizde bile kanser vakalarının artmasına neden oluyor. Yani sayamayacağımız kadar ve hala etkisi görülen birçok zararı bulunuyor.
Bu patlama ve sonrasında olanları konu alan Chernobyl, o kadar gerçekçi bir dizi ki diziden çok belgesel tarzında olduğunu söyleyebiliriz. Bir mühendislik kazasını, sıradan izleyiciyi sıkmadan ve teknik tarafla kafa karıştırmadan anlatmakta oldukça başarılı. Sürükleyiciliğinin yanında tarih barındırması bu kadar büyük bir beğeni almasında oldukça etkili. Dizi, yakın tarihte yaşanan faciayı anlatırken yeniden yaşanabileceği olgusunu izleyiciye aşılayarak izleyicinin daha da odaklanmasını sağlıyor.
İzlerken sinirlerinizi geren detaylardan biri de neredeyse tüm dünyayı etkileyebilecek çok ciddi bir faciada bile bürokrasinin etkisi oluyor. Bu sahneler ile yaşanan olay üstünden siyasal ve bilimsel bir sistem eleştirisi yapılıyor. Ukrayna ve diğer Sovyet ülkeleri halklarının çektikleri zorluklar, yaşadıkları bilinmezlik ve çaresizliği içine alan atmosferiyle dizi, olan biteni olduğu gibi gösteriyor. Ancak Chernobyl dizisinin de gerçeklerle çakıştığı birkaç durum var. Dizide; sınırlı gösterim süresinde olayları açıklamak ve izleyiciyi etkilemek için kimi olayları dramatize edip kurgu katmak tercih edilmiş. Patlamanın sonucu, mahkeme süreci ve kazadan sorumlu kişilerin bulunması; dizinin izleyiciye gösterdiği gibi bireysel kahramanlıklarla ve tam dürüstlük ile gerçekleşmemiş. Zamanın ve koşulların getirdiği baskılar ile bu kadar büyük çaplı bir kaza, siyasal bir çatışmaya dönüşmüş ve durumun üstü örtülmüştür.
Öncelikle Chernobyl komisyonunda bilimsel danışmanlık şefi Valery Legasov, reaktörün aşırı ısınıp buhar basıncından patlamasına sebep olan zincir tepkimeleri dizideki gibi mahkemede değil, Viyana’daki Uluslararası Atomik Enerji Ajansı’nda yaptığı sunumda anlatıyor. Sunumu büyük takdir gören ve ayakta alkışlanan Legasov, mahkemede bilirkişi dahi olmuyor, dinlenmiyor. Hatta gerçekleşen mahkemede reaktör konusunda sorumluluk sahibi hiçbir tasarımcı ve bilim insanı suçlanmamış, yargılanmamışlar.
Dizide ise Legasov, mahkeme karşısında reaktörün fiziki özelliklerinin bu büyüklükte bir kazaya izin verdiğini açıkça söyler. Gerçekten de nükleer teknolojisine dair her detayı devlet sırrı gören Rusya’da, Legasov, reaktör yapısından tamamen objektifle bahsederek parti üyesi ve enstitü başkanı vekili olarak kendi kariyeri için büyük risk almıştır. Ancak buna rağmen tasarımın kazadaki payından bahsetmemiştir. Legasov, “Kazaya, personelin yaptığı gerçekleşme ihtimali çok düşük hatalar kombinasyonu sebep olmuştur.” diyip, sonradan bundan pişman olmuştur. Kendi çıkarımına göre reaktör tasarımındaki zayıf noktanın grafit kontrol çubuğu uçları olduğunu söylemesi gerektiğini düşündüğünü çevresiyle paylaşmıştır.
Ancak dizi, patlamanın yüksek teknoloji üretimi ve sanayiye etkisini hızlıca göstermek için Legasov’a mahkemede tasarımın hatalı olduğunu söyletir. Dizi, kahramanca kendini ortaya atan bir bilim insanının ağzından, adaletin kısmi olsa da sağlandığını düşündürerek ve manevi bir tatmin duygusu vererek anlatmayı tercih etmiş. Ancak Sovyet Rusya’nın baskı, sansür, propaganda, ceza ve ödül sisteminin bir sonucu olarak gerçekler bu şekilde gelişmemiştir.
Son olarak Legasov’un intiharına kadar onu yıkan olaylar, dizideki gibi KGB gözetlemesi ve siyasi baskı değil tam olarak. Uluslararası Atomik Enerji Ajansı’ndaki dürüst konuşması, ona dünya çapında saygınlık kazandırırken meslektaşları paylaştığı bilgilerden sonra ona hain olarak bakarlar. Ellinci doğum gününde alması beklenen Sovyetler Birliği Kahramanı madalyasıyla onurlandırılmaz. Onun yerine alay amaçlı, Rusya üretimi bir saat hediye edilir. Direktör yardımcısı olduğu Kurchatov Enstitüsü’ne, üstünün emekliliğinden sonra direktör seçilmez. Hatta ölümünden sonra bile pek saygı görmez. Dizide yansıtılan gibi cenaze töreninin düşük katılımlı olması gerçeğe uygun, çünkü ölenlerin aileleri hariç cenazeye katılıma izin verilmemiş ve basına duyurulmamış. KGB; cenazenin tüm organizasyonunu ve ulaşımını, Batı basınının haber almamasını öncelik alarak yönetmiş. Özünde bizim izlediğimiz gibi saygın bir devlet töreni değil, kaçak ve gizli yapılan bir işmiş.
Chernobyl dizisi, teknoloji ile siyasi üstünlük sağlama kaygısının her zaman kitlelerin refahına katkıda bulunmadığının, hatta kitlelerin refahının da ideoloji ve siyasi savaşlara harcanmasının hikâyesi. Dogmatik yöneticilerin, çıkan bir krizden sonra dürüstçe durumla yüzleşmek yerine işleri eline yüzüne nasıl bulaştırdığını gösteren bir hikâye. Bence tarihî ve bu kadar büyük çaplı bir olayı anlatan bir dizi için son zamanların en başarılı örneği diyebiliriz.