Almora – Kıyamet Senfonisi Albüm İncelemesi

Türk Rock müziğinin, Burak Gürpınar’ın deyimiyle altın olacakken başı kesilen gümüş çağı, birçok dinleyicinin gönlünde ise altın çağı 2000’lerden bir albüm daha. Türkçe Rock müzik bir yana, Türkçe Senfonik Rock müzik, bambaşka bir sıfat tamlaması. Senfonik enstrümanların güçlü melodik motiflerle desteklenmesiyle oluşan bu müzik türünün Türkiye’deki en büyük temsilcilerinden biri ise Soner Canözer.

2001 yılında Nihal Kızıltan (vokal), Bilge Kocaarslan (keman), Burak Canözer(gitar), Vefa Erdem (bas gitar), Serkan Karabıyık/Ahmet Gültekin (davul) gibi isimleri bir araya getiren Soner Canözer ile Almora beş albüm yayınladı. Bu albümlerin sonuncusu olan Kıyamet Senfonisi tamamen Türkçe şarkılar içermesi, Ogün Sanlısoy’un eşliği ile grubun en öne çıkan albümü konumuna geldi.

Almora gibi bir grubu kaybetmiş olmak üzücü olsa dahi, bize kazandırdıklarını takdir etmeye, dinlemeye ve dinletmeye devam edebilmek mümkün. Bugün umarım size albüm hakkında görüşlerimi yansıtırken size farklı bir görüş açısı sunabilirim ve umarım albüm hoşunuza gider; dinler, dinletirsiniz.

 

Ay Işığı Savaşçısı

              Elfçe öğrenmeye yeterli kaynağım olmadığından şarkının sözlerinin bir kısmı arada gitse dahi, bizi nelerin beklediğini yavaş yavaş hissettiren bir giriş parçası. Girişinden itibaren yavaş yavaş tansiyonu yükselten şarkı, intro motiflerini hareketlendirerek verse’e bir geçiş yapıyor.

Böyle bir albümde, bu tip temalardan bahsedilmesi neredeyse kaçınılmaz oluyor, fakat bu bir olumsuzluk yaratmıyor bence. Albüm boyunca göreceğimiz rüzgâr, ay, gökyüzü gibi pastoral kavramların, savaşçı, kıyamet, tılsım gibi epik öğelerle birleştirilmesine ilk şarkıdan şahit oluyoruz.

Bütün bunların yanında “umut” kavramına da baştan keskin bir giriş yapan grup “Susturma kalbinin sesini, unutma gökyüzü her yerde mavi” diyerek çıkıyor şarkıdan.

 

Kıyamet Senfonisi

              Albüme ismini veren efsane parça. Görece daha oturaklı motiflerin yüksek perdedeki vokal ile yürüyüşü, belirli bir kontrast barındırdığından dolayı çok keyifli duyuluyor. Gittikçe bu vokali takip eden ikinci bir gitar da ekstra bir hava katıyor.

“Sonsuza kadar sürmez bu çirkin zafer, bu kıyamet senfonisi bir gün biter.” Eleştirel tavrını da yansıtan grup, “Melekler elbet bir gün güler.” dizesiyle de umut kavramı üzerinde durmaya devam ediyor.

Bütün melodikliğiyle bizi inanılmaz bir atmosfere taşıyan parça, anlattığı hikâyeyi bize başarılı ve direkt bir şekilde yansıtabiliyor.

 

İyiler Siyah Giyer

              Çok daha vurgulu, ritmik, tansiyonu yüksek bir parçayla devam ediyoruz. Ogün Sanlısoy’un hırçın vokaline cuk oturan motiflerle ilerliyoruz.

Nakarat dizeleri, hem oldukça direkt bir görüntü yerleştiriyor kafamıza, hem de üstü kapalı şekilde eleştirilerini yansıtıyor. Bu başarılı bir aktarım.

“Hadi hapset beni kudretin yeterse, ördüğün oyuncak duvarlar içinde.” Kararlı bir karakterin, bu noktada muhtemelen ay ışığı savaşçısının “Özgürlüğe açılmış kanatları”nın hikayesini dinlediğimizi daha çok anladığımız parça başından beri koruduğu enerjisiyle sonlanıyor.

 

Su Masalı

              “Ay ışığı kanıyor kör gecenin koynunda, sam rüzgârı üşüyor ruhumun ayazında.” Gibi güçlü girişin arkasında duyduğumuz atmosferik, yoğun melodinin nota değerlerinin büyük olması bizi şarkının içine adım adım çekiyor. Ay Işığı Savaşçısının yalnızlığına yorduğum şarkı, bu mücadeledeki kararlılığın önemini de suya benzetiyor.

İlk 3 şarkıya göre oldukça sakin ilerlediğimiz, kavramların biraz daha karakterimizi olumsuz etkileyeceği tarafa yoğunlaştığı bir parça dinliyoruz. Bu ritmik ve enerjik anlamda düşmenin yaşanması için oldukça uygun bir an seçilmiş denebilir. Şu ana kadar her şarkıda olduğu gibi 2 tekrardan sonra melodik, keyifli bir gitar solosuyla son kısma bağlanıyoruz. Aynı çizgide devam eden şarkı, bizi dinlendirirken hikâyenin devamı için bir beklentiye sokuyor.

 

Sonbahar

              Sonbahar mevsimi nasıl olduysa hem yalnızlıkla hem aşkla aynı anda yoğun şekilde ilişkilendirilebilen bir kavram. Yalnızlıkla beraber gelebilen, aşkı beraberinde getirebilen bu kavramın şarkı isminde seçilmesi de bu zıtlığı kullanmak için birebir.

Yalnızlık kavramına daha çok yoğunlaştığımız parçada, bahsi geçen kıyamet senfonisi karakterimizin üzerine doğru gelmeye başlıyor, Savaşçımızın destekçilerinin pek az olduğunu bir önceki şarkıda vurgulamıştık zaten.

“Issız gecede sinsi yalnızlık; Güz masalları derin uykuda, kıyamet rüzgarları artık kapımda; Uyan! Bak ağlıyor martılar, uyan! Matemde tüm yıldızlar, aşk artık bir sonbahar.” Dizelerinden benim gördüklerim bunlar. Bu şarkı özelinde biraz daha açık anlatıldığını düşünüyorum, gittikçe hikâyenin ilerlemesi ve buna bağlı kalmam da bir etmen olabilir.

 

Tılsım

              Fantastik romanlarda genelde karakterlerin yardımcısı olarak akdedilen tılsım öğesi, albümde de üstü kapalı olsa da aynı şekilde karşımıza çıkıyor.  “Zamanın gözlerinde eski bir tılsım, masalların sırrını fısıldıyor.” dizeleriyle açık bir yardımcı gibi gözükse de bu yardımdan insanoğlunun kendinden korkmasından kaynaklı nasıl faydalanacağının belirsiz olduğu verilince biraz karakterimizin işi zora düşüyor.

Vokal melodisi oldukça sade tutulmuş olsa dahi, açıklayıcı bir anlatım da kovalandığından, belki başka kulaklara bir sıradanlık olarak gelecek hareket benim hoşuma gitti. Kemanın oluşturduğu bazı takip eden basit bir vokal melodisinin arkasına görece daha eşlikçi bir enstrüman bütünüyle, oldukça keyifli bir parça. Hikâyeye boyut kazandırırken bizi de olacaklara hazırlarcasına dinlendiriyor.

“Gün gelir biter bu hikâye /Rüyaların seni terk ettiğinde/Gömülürsün kalbindeki cennet ya da cehenneme.”

 

Rüzgârın Kızı

              Kulaklarımıza “epik” dolgusu yapan yoğun, güçlü girişe vokal eşliği inanılmaz olmuş. Albümün ilk 3 şarkıdan sonra kırılan hareketine bir geri dönüş gerekiyordu, gereken bu şarkıyla verilmiş dinleyiciye.

Hatta geçiş kısımlarında albümün geneline göre daha karanlık notaları vurgulayan grup burada da zıtlık üzerinden şarkısına hareket katmayı ihmal etmiyor. İlginç vokal melodisinin yanında iki melodik kısım arasında ritmik skalada sürekli sarsılan bir hareket kovalanması da bu kontrasta bir katkı verirken şarkıya da bir devinim getirmiş.

Şarkının bütün sözlerini buraya yazmak geliyor içimden, ilk iki tekrarında Rüzgârın Kızından bahseden parça, köprü kısmıyla beraber şu ana kadar anlattığı hikayesini sonuçlanmaya doğru götürüyor. Ay Işığı Savaşçısı tılsımını Rüzgârın Kızında buluyor. “Uzat mavi gökyüzünden özgürlüğün tılsımını/Acımasız fırtınalar kırsa da kanatlarını/Bulutlardan düşsen bile doğrul Rüzgârın Kızı” dizeleriyle vazgeçmemeyi, umudu, bütün olumsuzluklara rağmen direnmeye devam etmek gerektiğini vurgulayan, eleştirel havasını bir kere daha ortaya çıkaran bambaşka bir parça.

 

Satılık Krallar  

              “Sonu yok, oyun tekrar tekrar başlıyor, çanlar kimin için çalıyor?” Belirsizliğe bir vurgu, şu ana dek anlatılan iki taraftan hangisinin bu savaştan galip ayrıldığını bilemiyoruz, Satılık Krallar ile Ay Işığı Savaşçısı ve Rüzgârın Kızının mücadelesi… “Gün ortasında düş görme artık, gözünü aç!” Dizesi belki biraz anlatılan tarafın kaybettiği yönüne yorulabilecek olsa da “For whom the bell tolls?” belirsizliği çok daha güçlü.

Satılmışların açık bir dille eleştirildiği, görece hareketli bir parça. Bazı bölüm geçişlerinde dur-kalk hareketleriyle bu hareketlilik kırılıp bir sabitliğe dönüştürülmüş bence. Nakarata tansiyon oluşturarak girmeyi isteyen bir parça, verse ile arasındaki ufak farklar bölümü öne çıkarmaya yeterli olmayabilirmiş. Köprü kısımlarında grubun kendine göre bir imzası vardı zaten, aynısını bir kez daha görüp soloyla beraber son kez nakaratla çıkıyoruz.

 

Gidenlerin Ardından

Adından da anlaşılacağı üzere bir ağıt yakılıyor. Çanlar kimler için çaldı, bilmiyoruz maalesef. Böyle bir belirsizlik içerisinde yorumlamak biz dinleyicilere kalıyor. Bu hüzünlü ve yoğun melodi, tarafını tuttuğumuz karakterlerin gidişine üzüntümüzü mü, yoksa bu savaş kaybedildikten sonraki duruma eğilen boynumuzun haykırışı mı, sizlere kalmış.

Matem duygusunu, atmosferini başarılı bir şekilde yansıtan parçayla beraber, düşük enerjili bitirsek dahi yoğun duygular içerisinde bir hikayenin içinden geçmiş olduk .

 

 

Kıyamet koptu, Senfonisini anlatmak Almora’ya kaldı, gayet de başarılı bir şekilde aktarıldı bana sorarsanız. Albüm benim hali hazırda oldukça severek dinlediğim bir albümdü, tekrar biraz da olsa derinine bakabilmek de benim için çok keyifli oldu.

Nice Almora tadında farklı gruplar, Kıyamet Senfonisi gibi kıymetli işler dinlemek dileğiyle, müzikle kalın!

Yazı oluşturuldu 10

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön